AJANS ÜNİVERSİTE-Betül YÜNCÜOĞLU
İÜ İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencileri Rıdvan Yavuz ve Mustafa Koçoğlu’nun filmografileri, daha şimdiden başarılarla dolu. Rıdvan Yavuz’un, 3. Altın Diş Film Festivali birincilik ödülüne layık görülen “Anomi” adlı kısa filmi, aynı zamanda İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) ve Avrupa Birliği İnsan Hakları Kısa Film Yarışması’nda ilk 15’e girdi.
“Anomi”nin başarısından cesaret alan ikili, ortak filmleri olan “Kar Tutan Çocuklar”ı çektiler. Belgesel niteliği taşıyan bu film, 21. Altın Koza Film Festivali ve 26. Geleneksel İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde ilk 10 arasında yer aldı.
Rıdvan Yavuz, 7. Erciyes Film Festivali’nde hem Mustafa Koçoğlu ile birlikte çektiği “Kar Tutan Çocuklar” belgeseliyle hem de kendi filmi olan “Hasat Mevsimi” adlı belgesel ile yarışmaya katıldı.
“Kar Tutan Çocuklar” belgeseli ayrıca dünyada sinema üzerine eğitim veren ilk üniversitelerden biri olan VGIK Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu 34. VGIK Uluslararası Öğrenci Film Festivali’nde, onlarca film arasında gösterime girme hakkını kazanarak İstanbul Üniversitesi’ni Rusya’da temsil etti.
“Makinemiz Buz Tuttu”
Genç başarılı sinemacılar, soğuk kış şartlarında film çekerken yaşadıkları sıkıntıları şimdi gülerek anlatıyorlar: “Erzurum zaten soğuk iklim kuşağında bulunan bir ilimiz. Fotoğraf makinesiyle çekim yaparken makine dondu. Makine ile sobanın yanına geldiğimde, buzun eriyip makineyi bozacağı endişesi içindeydim; çünkü makine benim değil arkadaşımındı. Mesela ‘Kar Tutan Çocuklar’ filminin başında bir kayma sahnesi var. Riskli bir sahneydi. Makinenin düşüp kırılması ihtimal dâhilindeydi. Ben de ‘Kırılırsa yenisini alırım.’ dedim ve her şeyi göze alarak çektim o görüntüyü. Çektiğimize değdi şimdi. O sahne filmin en etkili sahnelerinden biri oldu.”
“Çektiğimiz Hiçbir Filmde Başarısız Olmadık”
Ödüllü filmi “Anomi”de ne anlatmak istediğini sorduğumuzda, Rıdvan’ın verdiği yanıt şöyle oldu: “Filmde anlatmak istediğim şey bir kültürel sıkışma. Film aslında kendi köyünden çıkıp şehrin boğucu hayatına ayak uydurmaya çalışan bir genci anlatıyor. İçinde bulunduğu sudan çıktığı için çırpınan bir balık var filmde. Balığın yaşama alanı sudur ve balık suyundan çıktığı zaman çırpınır durur, sonunda da ölür. O gencin yaşama alanı köyüydü. Köyünden ayrılmış olan bu gencin şehir hayatı içerisindeki çırpınışlarını anlatmaya çalıştım. Yani o karakterle balığı özdeşleştirdim. Aslında kendimden esinlendim. Gerçi ben sokakta kalmadım ama Erzurum’dan ilk geldiğimde, İstanbul’un kalabalığı, gürültüsü beni çok sıkmıştı. Çünkü doğa ile iç içe olan bir memleketten ayrılmış, kalabalık ve beton yığını hâline dönen bir şehre gelmiştim. O karaktere kendimden bir şeyler katmaya çalıştım.”

Baktığımız Ama Göremediğimiz Yaşamları İşliyorlar
“Engelli Yollar” ve “Güvercin Yuvası”, tamamlanmayı bekleyen yeni projeler. “Engelli Yollar”, engelli çocuklar için kurulan bir rehabilitasyon merkezinin şoförünün, çocukları şehre götürüp getirirken onları sahiplenişini ve bu çocukların psikolojik durumlarını anlatıyor.
“Güvercin Yuvası” ise güvercin besleyen insanların güvercinlerine olan bağlılıkları üzerine kurgulanmış bir belgesel. Mustafa Koçoğlu, belgesel tarzında bir ilk olduğunu söylediği bu filmin içeriğini şöyle anlattı: “Güvercin Yuvası’nı Gaziantep’te çekeceğiz. Yaşları birbirinden farklı insanlarla çekim yaparak bir belgesel oluşturacağız. Güvercin besleyen insanlar, toplum içinde farklı bir yere oturtuluyor ve hatta biraz da dışlanıyorlar aslında. Güvercin besleyiciler küçük yaşta başladıkları bu uğraşı daha sonra bir türlü bırakamıyorlar.”
“Hiçbir Zaman İşimizi Hemen Bitirelim de Gidelim Demedik”
Emeklerinin hiç boşa gitmediğini söyleyen Mustafa, “Bir kadraj için bazen günlerce uğraştığımız oldu. Time-lapse (hızlandırılmış çekim) yapacağımız bir sahne gerekliydi. 4 gün üst üste sabah ezanında kalktık, kadrajı kurup tekrar yattık. Kameramızı kurup görüntü almaya çalıştık ama güneş sonradan doğduğu için görüntü patlaması gibi sorunlar yaşadık. Doğru görüntüyü alabilmek için çok yorucu günler geçirdik. Çok zahmetli olmasına rağmen emeğimizin karşılığını 4’üncü günün sonunda alabilmiştik.” diyerek yaptıkları işe ne kadar özen gösterdiklerini anlattı.
İlk çalışma olması nedeniyle “Anomi”yi çekerken yaşadığı sıkıntıları anlatan Rıdvan, “Gerçekten başta çok sıkıntı çektik; âdeta ne yapacağımızı bilmiyorduk. Köy halkının dalga geçtiği oluyordu; “Ne yapıyor bunlar?” diyorlardı. Ama bir iki film çektikten sonra hiçbir şeyi umursamıyorsunuz artık. Ayrıca ne yapacağınızı da çok iyi bildiğiniz için kendinize güveniniz artıyor, etrafta olup bitenlere aldırmıyorsunuz.” şeklinde konuştu.
Genç sinemacılar, ilerde sinema sektörünün içinde olmak isteyen öğrencilere şu tavsiyelerde bulundular: “Arkadaşlar senaryo yazımı konusunda sıkıntılılar. Üzerinde düşünmüyorlar. Biz çektiğimiz kısa filmlerin senaryolarını aylarca içselleştirerek harmanlıyoruz ve bu işlerden anlayan arkadaşlarımızın da fikirlerine başvuruyoruz. ‘Ne kadar bilirsen bil bir bilene danış.’ derler ya… Senaryo bir yaşam işidir; yaşamadan yazılmaz.”
