AJANS ÜNİVERSİTE- Mehmet Efe ALTAY
12-13 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlenen Yargı ve Medya Arasındaki İlişkiler Uluslararası Sempozyumu İÜ Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirildi. Sempozyum, ikinci gününü Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Basın Sözcülüğü ve Medya Özgürlüğü konusunda gerçekleşti.
“BİZ KAMUOYUNA YARDIMCI OLUYORUZ”
Prof. Dr. Murat Özgen’in yönettiği sempozyumda oturumun ilk konuşmacıları olan emekli Hakim Brigitte Koppenhöfer ve Basın Sözcüsü Wolfram Lumpe’nin yargı ile medya arasında yaşanan sorunları ele alan konuşmalarıyla başladı.
Sözüne başlayan gazeteci Lumpe, “ Biz ne zaman, nerede hangi davaların yürütüldüğünü ve hangi aşamada olduğunu bilmeliyiz ve tabii ki davanın seyrini etkileyecek bir şey yayınlamamalıyız. Yargının bizi doğru bilgilendiriyor olması bu yüzden çok önemli. Biz, kamuoyunda oluşan resme yardımcı oluyoruz ve yargının hatalarını da yazıyoruz. Mahkemenin sunacağı şeffaf haberlere ve bu haberleri yazabileceğimiz bir yere ihtiyaç duyuyoruz” dedi.
“MEDYA VE YARGI İLİŞKİSİ DOSTLUK DEĞİLDİR”
Sözü alan emekli hakim Brigitte Koppenhöfer hakimlerin medyadan etkilenmesi konusunda yorum yaparken “Biz hakimler otomatik olarak bağımsız değilizdir. Bağımsız atanmayla ya da doğuştan gelen bir şey de değildir. Cübbenin altında birçok insanı duygu olabilir davayı etkileyecek. Bundan daha önemlisi, dünya ve gerçeklik hakkında çok farklı subjektif düşünceleri olan insanlar vardır. Yargının anlayışı sadece dosyalardan oluşuyor olamaz; hepimizin sosyal deneyimleri farklı. Medya ile düzenli iletişimin sağlanması gerekiyor fakat bu asla dostluk düzeyinde olamaz. Yargı ile medya arasında gelişen ilişki bir dostluk değildir. Sadece iş arkadaşlığı olarak düşünebiliriz. Bu işbirliğini düzenleyen kesin bir kural da yoktur” ifadelerini kullandı.
“TÜRK YARGISI MEDYAYA KARŞI DAHA ŞEFFAFLAŞAN BİR YOLDA”
Hollanda’da Yargı kurumları ile Medya Arasında Yaşanan Sorunlar başlığıyla konuşmayı devralan hakim ve basın sözcüsü Mia Rossingh sözlerine hitap ettiği kitle ile beraber olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek başladı ve sözlerine yargının temsil ettiği değerlerden gurur duyması gerektiğini söyleyerek başladı. Sözlerine Avrupa’nın sisteminin Türk yargı sistemiyle bağdaştığı noktalardan bahseden Rossingh “Türk yargısı, medyaya karşı daha şeffaf bir yol izlemeye gidiyor şu an. Biz batıda bu konuda yol ararken zorluklar yaşadık ve hala tartışmalar devam etmektedir. Biz bunları olumlu karşılıyoruz ve tartışmaların çıkar sağladığını düşünüyoruz” dedi.
Ortalama bir vatandaşın yargıya olan güveninin çok önemli olduğundan bahseden Rossingh “Benim çalıştığım mahkemede yapılan anketten öğrendik ki yargıya olan güven %70’i bulmakta. Bu sadece bir basın sözcüsünün başarısı değildir ama yaptığımız açık iletişim buna katkı sağlayan unsurlardan birisidir. Medyanın halka karşı sorumluluklarının farkında olduğunu söylemeden geçmeyeceğim. Gazeteciler hukuki dili çok iyi bilmemesine rağmen adli olaylara dair giderek artan bir ilgi var. Bu da yargıdan medyaya daha iyi organize edimiş bir bilgi akışını gösteriyor. Biz Hollanda’da bunu tecrübe ettik” dedi.
“YARGIÇLAR KAF DAĞINDA YAŞAMIYOR”
Sözü gazeteci Froukje Santing’e devreden Rossingh, konuşmasını katılım sağlayan herkese teşekkür ederek bitirdi. Gazeteci Santing ise, Ankara’da yaşanan bombalı saldırı sonucunda hayatını kaybeden kişilerin ailelerine başsağlığı dileyerek başladı. Konuşmasında yargı ve medya arasındaki ilişkinin düzeltilmesini konu alan Santing, “Yargıçların kaf dağında yaşamıyor. Ben ve tanıştığım gazeteciler adına konuşacak olursam bizim çabalarımızla yargı ve medya arasında bir ilişki var. Bu konferans ilişkileri düzeltmek adına olan ilk ve küçük bir adımdır. Adım atmak istediğimize dair bir göstergedir. Yapılması gereken daha çok fazla iş var ve biz gazeteciler bunu güvence altına almamız gerekiyor. Bunu sonuna kadar savunacağız” dedi.
“MEDYANIN YARGIYA ETKİSİ BÜYÜK”
Verilen aradan sonra konuşmasına başlayan İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı Fehmi Tosun, Ankara’da yaşanan patlama olayını kınayarak başladı. Medyanın yargıya sağladığı faydaları belirten Başsavcı Tosun, “Biz gazetecilerin rahat etmesini sağlamaya çalışıyoruz adliyemizde. Çünkü biliyoruz ki medyanın yargıyı takip etmesinin, yargılanma sürecine büyük katkıları var. Medyanın takip edildiğini bildiğimiz davalarda yargılama işlemini yapan görevli arkadaşlarımızın işini daha iyi yapmasını sağlıyor” dedi. Başsavcı Tosun, sözü Hollanda Basın Konseyi Başkanı Hans Laroes’e devretti.
“GAZETECİLİK BENİM TUTKUM”
Avrupa ve Türkiye’deki Mesleki Etik İlkeleri konusunu ele alan Hans Laroes sözlerinin ilk satırlarını Ankara’da yaşanan patlamaya ayırdı ve “Cumartesi günü yaşanan üzücü olaydan dolayı hayatını kaybeden kişilerin yakınlarına başsağlığı dilemek istiyorum. Bu durum Hollanda’da da yaşansaydı aynı üzüntüyü paylaşırdık, birebir olarak aynı üzüntüyü duyuyorum” dedi.
Konuşmasının devamında etik ilkeler hakkında konuşan gazeteci Laroes, “Gazetecilik, insanların hayatlarını daha kolay anlamasına yardımcı olan bir meslek. Güne başlarken gazete okuyan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya çalışmak benim tutkum. Bir örnek ile başlamak istiyorum, Wikileaks örneğini hatırlarsınız. Şifreli dökümanlar internete sızdı ve hem bizim hükümetimiz hem de ABD bu durumdan hiç hoşlanmadı. Eminim sizin ülkenizde de böyle bir şey yaşansaydı sizin hükümetiniz de hiç hoşlanmazdı. Benim açımdan bakıldığında bu dökümanlar arasında halkın bilmesi gereken hikayeler bulunuyordu. İşte tam olarak burada etik ilkeler devreye giriyor. Gazetecinin çalınmış bilgiyi kullanması söz konusu değil, bunun yayınlanması etik değil. Ama bu dökümanlar çok önemliydi ve insanların ilgisini çekerek medyaya yansıdı. Eğer gazetecilik açısından bakarsak biz kimler için çalışıyoruz diye sormamız gerekir. Cevaplanması çok zor bir soru değil. Tabii ki halk için çalışıyoruz. Ben ayrıca Hollanda’da TRT benzeri bir kurumun başındayım. Bizim oradaki amacımız da kendi işverenimizi memnun etmek adına ya da gazetemizi çok sattırmak adına çalışmamak. Bizim gazeteci olarak bütün amacımız hikayeleri çok dürüst bir şekilde insanlara sunmamız” dedi.