Uygur Kültüründe Maniheizm ve Budizm’in İzleri

AJANS ÜNİVERSİTE – Efe ALTAY

İÜ Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirilen “Uygur Kültüründe Maniheizm ve Budizm’in İzleri” etkinliğinde açılış konuşmasını yapan İÜ Edebiyat Fakültesi Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel, “Ebru Hoca ile çıkış noktamız Türklerin hangi dini benimsemiş olurlarsa olsun bıraktıkları Türk izleriydi. Bahsederken Türk Budizmi, Türk Maniheizmi diyoruz. Bu tez akademik olarak Türkiye’de ve hatta dünyada bir ilk oldu. Çok zor bir konu olduğu ve bunun yapılmasının zorluğundan bahsedildi ama Ebru hoca ile başardık bunu. 8 Ocak’ta tezi teslim ettik ve hemen sizlerle buluşturmak istedik” dedi.

Dr. Münevver Ebru Zeren, sunumuna başlarken “Uygurlar çok büyük bir kültüre sahip ve ben daha lisansımı tamamlamadan Uygurlara eğilmem gerektiğini anlamıştım ve Mualla Hocamın desteğiyle bu konuya başladım” dedi.

Tezinde Turfan bölgesini incelediğini söyleyen Dr. Zeren, “Türk Budizminin ne kadar eskiye dayandığını gördüm. Turfan’da 10. yy ve 12. yy arasındaki Uygurları ele aldım. Yapılan kazılarda Turfan’da birçok eser bulundu. Yaklaşık 94 tane. Bu eserler Avrupa’da birçok müzede sergileniyor şu an. Birkaçını gezme fırsatını da buldum, umarım herkes bu zevki tadar” dedi.

“Uygurların İlk Resmi Devlet Dini Maniheizm”

Konuşmasının devamında Maniheizm’den bahseden Dr. Zeren, “Uygurların ilk resmi devlet dinidir bu. İran kökenlidir ayrıca. Zerdüştlük gibi birçok İran dinine has iki tane zıt prensibi barındırıyor; iyilik ve kötülük. Bu iki prensibin birbirine karışmasıyla evren oluşuyor. Maniheizm de bu iyiliğin yani ışığın tekrar karanlıktan arınması üzerine misyoner bir din. Doğu ve batıda yayılmış. İlk yayıldığı yerlerden birisi Türkistan. 17. yy’a kadar Çin topraklarında da yaşamıştır. Bunda tabii ki Uygurların çok güçlü olduğu dönemlerde doğuya birçok tapınak yaptırmasının önemli bir rolü var” dedi. Maniheizm dinin Hristiyanlık özellikleri de barındırdığını belirten Zeren, “Biraz zulüm görmüş bir din. Roma’da hoş karşılanmıyor ve din adamları katlediliyor” dedi.

“Cemaat İki Grup: Seçkinler ve Laikler”

Maniheizm’in dininin ritüellerinden bahseden Dr. Zeren, “Cemaatler iki sınıftan oluşuyor; Seçkinler ve Laikler olarak. Şu anki bilincimizle anlamanın zor olduğu bazı inançlara sahipler. Bunlardan birisi karanlığa karışan ışık parçacıklarının en çok bitkilerde olduğu inancı. Seçkinler bitki yiyerek ışık parçacıklarını sindirdiklerini, Samanyolu üzerinden ışık ülkesine yükseldikleri inancına sahipler. Laik kişiler de Seçkinler grubuna hizmet etmek ile görevliler. Resimlerde dahi bu hiyeraşiyi görebiliriz; Seçkinler grubu Laiklere kıyasla daha büyük çiziliyorlar” dedi.

Seçkinler grubunun doğaya karşı çok saygılı olduğunu söyleyen Dr. Zeren, “Seçkinler bitki koparmıyorlar, et yemiyorlar. Suyla temizlenme şekli olan abdest alma işlemini gerçekleştiriyorlar. Belli günlerde oruç tutuyorlar. Uygurlar, tapınaklarda pazartesi günleri toplanıyorlar. Ayinler sırasında dua, ilahi ve günah çıkartma ritüelleri gerçekleştiriyor” dedi. Maniheizm ve Budizm’in arasındaki farklı açıklayan Zeren, “Maniheizm oldukça kayda geçilmiş bir din. Mani hayatta iken yedi tane kitap yazıyor” dedi.

 “İki Tanrılı Bir Din: Karanlık ve Işık Tanrıları”

Maniheizm dininin genelde çok tanrılı bir din gibi göründüğünü söyleyen Dr. Zeren, “Karşımıza asıl iki tane tanrı çıkıyor; her şeyin yaratıcısı olan ışık tanrısı ve karanlıklar ülkesinin sahibi. Işık tanrısının rolü karanlıkla savaşmak olarak belirtiliyor metinlerde ve birçok varlığı sesiyle çağırarak tanrılar ve tanrıçalar yarattığını görüyoruz” dedi.

Maniheizm dininde ölümden sonra yargılanmanın olduğundan bahseden Dr. Zeren, “Bitkilere zarar verdiği için yargılanan kişiler olduğunu görüyoruz çizimlerde. İyi olanların ise Işık Ülkesine gittiğini görüyoruz. Bu ülkenin tasviri birçok semavi yaratık, beş katlı tapınaklar, bu sayı kutsal olarak kabul ediliyor, müzisyenler bulunuyor” dedi.

DSC_0239