Tuvallere Yansıyan İmparatorluk

AJANS ÜNİVERSİTE- Beyza BAŞOĞLU

Osmanlı Devleti uzun yıllar fetih hareketleri ile sınırlarını genişletmiş, çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış bir imparatorluk. Böyle bir yapıya sahip olan topraklarda sanatın, özellikle de resim sanatının değişim ve gelişimlerden etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur. Osmanlı’da Batılı anlamda resim sanatının başlamasında 1795 yılında açılan Mühendishane-i Berri Hümayun adlı askeri eğitim veren okulun önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Gören, “Bu okulda daha çok teknik amaçlı eğitim veriliyordu, tam ressam tavrında olmasa da asker öğrenciler,  önce iki boyutlu desenler vb. örnekler, daha sonraları ise kartpostallar, fotoğraflar ve üç boyutlu nesneler üzerinden resim yapmaya  başladılar” diyerek askeri okulların bu derslerle beraber, öğrencilerin kendini keşfetmesinde etkili olduğunu ve Osmanlı Devleti’nde Batılı anlamda Türk resim sanatının başlamasında  Mühendishane-i Berri Hümayun’un, ardından da yine benzer yöntemlerin uygulandığı bir diğer askeri bir kurum olan 1834’te kurulan Harbiye Mektebi’nin  çok önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

Bu başlangıç göz önüne alındığında doğal olarak Batılı anlamda Türk resim sanatında yetişen ilk kuşağın asker ressamlardan oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Gören, “Resim toplumda askerlerin başlattığı yönelimle şekillenmeye başlıyor, ilerleyen süreçte askeri okullardaki bu resim dersleri lise ve ortaokullara da ekleniyor” dedikten sonra resim derslerinin sanatsal bağlamda Batı’ya açılan kapı niteliğinde görüldüğünü ifade etti.

“Günümüzde Sınırlı Örnek Var”

Başlangıçta canlı model üzerinden resim yapmayan, insanı bir başka resim, fotoğraf vb. örnekler üzerinden tanımlayarak çalışmalarını gerçekleştiren asker ressamların, ilerleyen zaman içinde doğadan model alarak resim yapmaya başladıklarını aktaran Prof. Dr. Gören, ilk kuşak asker ressamların eserlerinin günümüzde sınırlı olduğunu ve dolayısıyla da kaynaklarda bunların genellikle çeşitli fotoğraflarına rastladığımızı söyledi. Osmanlı Devleti’ndeki batılı anlamda ilk asker ressamlardan bazıları Ferik İbrahim Paşa, Ferik Tevfik Paşa ve Hüsnü Yusuf Bey olarak sıralanabilir.

Şeker Ahmet Paşa r.
Şeker Ahmet Paşa’nın Tablosu

İkinci Kuşak

Prof. Dr. Gören, “Ressamların ikinci kuşağındaki, en önemli isimler arasında Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid yer alır. Kaynaklar her ne kadar doğrulamasa da yaygın kabul gördüğü üzere, bu üç ressamın Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda ya da benzer bir okulda eğitim almış olmalıdır” dedi. Prof. Dr. Gören, “Her ressamın doğal olarak yaşadığı ortama, sosyal konumuna, doğayı algılama ve dönüştürme anlayışını göre resim yaptığını söyleyebilirim. Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid asker ressam, Osman Hamdi Bey ise sivildi. Sanatçıların bu konumlarının, sanatçıların eserlerine de yansıdığını görüyoruz. Padişahın yaveri olarak Saray’da görev yapan Şeker Ahmet Paşa, fırsat buldukça resmetmeyi sevdiği el değmemiş ormanları, içe kapanık atmosferleri, çeşitli natürmortları seçerken, oldukça az sayıda figürlü çalışmaya imza attı ki, bunlar içinde en ünlüsü Türk resminin ilk örnekleri arasında sayılan ünlü “Otoportre”sidir.  Süleyman Seyyid’in tablolarında ise daha aydınlık, canlı ve koru şeklinde, insanların gezebildiği mekanları seçtiğini görüyoruz. Benzer şekilde Süleyman Seyyid’in de figürlü çalışması sınırlı sayıdadır. Buradan hareketle bu iki ustanın birer figür ressamı olmadığı söylenebilir” şeklinde ifade etti.

Osman Hamdi Silah Taciri
Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri Tablosu

Figür Ressamı: Osman Hamdi Bey

Osman Hamdi Bey’in ise tam anlamıyla bir figür ressamı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gören, “Osman Hamdi Bey çeşitli mekanlardaki nesneleri kolaj yaparak tuvaline aktarıyordu. Sanatçının figürlü birçok çalışmasında neredeyse gerçek boyutlara ulaştığı ve bu resimlerinde fotoğraflardan yararlandığı görülmektedir. Osman Hamdi Bey 1875 yılında Kadıköy’de 1877 yılında ise Beyoğlu’nda Belediye Şube Müdürlüğü (bugünkü adıyla Belediye Başkanlığı) yaptı. Ardından 1881 yılının Mart ayında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi, Asar-ı Atika Müzesi) Müdürlüğü görevini de yürüten Osman Hamdi, daha önce ilk kez 1869’da çıkarılan, 1874’te yenilenen ikinci Asar-ı Atika Nizamnamesi (Eski Eserler Kanunu)’ni Şubat 1884 tarihinde yeniden düzenleyerek ülkedeki değerli sanat eserlerinin yurt dışına çıkarılmasını bu yasayla önlemiştir” dedi. Osman Hamdi Bey’in Batı’nın beğenisine uygun, oryantalist bir tarzı olan fakat gerçeğe daha yakın, batılı oryantalist ressamların bazı yapıtlarında yansıttıkları gibi abartılı, hayali olmayan eserler ürettiğini söyleyen Prof. Dr. Gören, Osman Hamdi Bey’in çoğu eserinde kendisini model olarak kullandığını ve bazı çalışmalarında bunun üç, hatta dörde kadar ulaştığını aktardı.

Şeker Ahmet Paşa
Şeker Ahmet Bey

Natürmort ve Manzara Tablolarının Ünlü Ressamı

Sultan Abdülaziz tarafından Paris’e resim eğitimine gönderilen ve 1873’te yaverliğe atanan Şeker Ahmet Paşa, önce 1873’te, ardından da 1875’te dönemin diğer ressamlarının da yer aldığı Türk resim sanatı tarihinde gerçek anlamda ilk toplu resim sergilerini açan sanatçıdır. Bu görevi sırasında padişah ile beraber Dolmabahçe Sarayı’nda ilk kez Batılı tarzda tablolardan oluşan bir koleksiyonun derlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Şeker Ahmet Paşa’nın, koyu bir renk dokusuna sahip, içe dönük tablolar resmettiğini söyleyen Prof. Dr. Gören, Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey ve Süleyman Seyyid dönemlerinde Türk resim sanatında yeni bir hareketlenmenin dikkat çektiğini ve bu üç ustanın modern Türk resminin kurucu öncüleri olduğunu belirtti.

ahmet kamil gören (2)
Prof. Dr. Ahmet Kamil Gören