“Türkiye Sözlü Basın Tarihi” Raflarda Yerini Aldı

 AJANS ÜNİVERSİTE – Mehmet TOSUN

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından yürütülen Türkiye Sözlü Basın Tarihi Araştırma Projesi kapsamında basın tarihi alanının sözlü tarih çalışmalar ile zenginleştirilmesine katkı sağlamak amacıyla 1910-1944 yılları arasında doğan 54 duayen gazeteci ile önemli röportajlar yapıldı. Türk basın tarihinin yanı sıra demokratikleşme sürecinin konjonktürel ilerleyişi ve Türkiye’nin hukuki, politik, sosyal ve toplumsal gelişim evresinin bilinen, bilinmeyen çeşitli yönlerine ışık tutacak nitelikte olan bu değerli akademik çalışma Türkiye’nin geçmişini anlamak isteyenler ve basın tarihi meraklıları için başucu kaynak özelliği taşıyan bir eser konumunda.

Kitabın hazırlanış aşamasından söz eden Prof. Dr. Suat Gezgin, “Gazeteler ve dergiler tarihsel doküman vazifesi görürler. Günün, olanın bitenin, hatta dönemin özetini gereksinim duyanlara verirler. Onları meydana getirenler yani gazeteciler ise tarihin en yakın tanığıdır. Olayların bizzat şahididir. Bu değerli insanların birebir kendilerinden, yakın Türkiye tarihini sorgulayıp, gelecek nesillere aktarmak isteği bizi böyle bir çalışmaya itti” dedi.

“Belleklerdeki Birikimin Heba Olmasını İstemedik”

Yaşı kemale ermiş, deneyimli ve Türk siyasi tarihinin yakın dönem en önemli olaylarına şahit olmuş, vazifeli oldukları basın-yayın kuruluşları adına olaylar ve muhatabı olan kişilerle doğrudan irtibatta bulunmuş kişilere ulaşmayı hedeflediğini belirten Prof. Dr. Gezgin, “Bu sayede Türkiye’nin siyasi, iktisadi ve kültürel gelişim merhalelerini tarihin bu tanıklıkları vasıtasıyla, onların samimi açıklamaları ile aydınlatmak istedik. Bu arada gazetecilik mesleğinin Türkiye’de gelişimi ve mesleğin zorluklarını da duayenlerin kendi anlatılarıyla tespit etmeyi amaçladık. Pek çoğu epeyce yaş almış olan bu duayen meslek erbabının belleklerindeki birikimin heba olmasını istemedik” diye açıkladı.

1325546_620x410

Basın üzerindeki yaptırımlara da değinen Prof. Dr. Gezgin, eönemin hükümetlerinin Türkiye’nin iç ve dış siyasi ilişkilerine paralel olarak basın üzerindeki yasal düzlemde ve editoryal manadaki yaptırımları, görüştükleri gazetecilerin büyük kısmının belleklerinde önemli yer işgal ettiğini belirtti.

Basının gelişim evresinin de üzerinde duran Prof. Dr. Gezgin, “Türkiye’de basın, dünyadaki gelişiminden oldukça geç bir zamanda ortaya çıktı ve ilerlemesi de uzun bir zaman aldı. Dolayısıyla görüşleri alınan gazeteciler bu yavaş ilerlemenin tanığıdırlar. Buna karşın 1980’lerin sonlarından itibaren teknolojik gelişmelerin Türk medya işletmelerince günü gününe takip edilmesine de şahit olmuşlardır. Bu işi yapanların ulaşım, araç-gereç ve iletişim ağlarının gelişimiyle eskiye oranla daha şanslı olduklarını ifade etmektedirler” diye belirtti.

“Cumhuriyet Öncesine Dair Kaynakların Üzerinde Durulmalı”

Son dönem Osmanlı kaynaklarının önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gezgin, “Cumhuriyet dönemine dair kaynaklar oldukça fazla ve değerli çalışmalar var. Ancak öncesine dair çalışmalar kısıtlı ve çoğu birbirinin tekrarı. Bu döneme dair çalışanların sayısı da son derece az maalesef” dedi.

Gazetecilerin yaşadıkları dönemin sosyo-politik ve sosyo-kültürel hadiselerine tanıklıklarından ve çalışmayı ortaya çıkaran etkenlerden bahseden Doç. Dr. Veli Polat ise,  “Görüşülen gazetecilerin en önemli yönü çağının tanığı olmalarıdır. Bunun yanında gazetecilik mesleğinin endüstriyel olarak varoluşu ve tarihsel süreçte yaşamış olduğu değişimleri, gazetecilerin anıları, hangi olaylara tanık oldukları ve özellikle askeri vesayet rejimlerini yaşamış gazetecilerin politik yansımaları bu çalışmayı ortaya çıkaran ana etkenler oldu” diye ifade etti.

“Gazeteciliğin Temeli Entelektüalizmdir”

Gazetecilerin rasyonalite ve bilgi donanımlarının önemli olduğunun altını çizen, Doç. Dr. Polat, “Tarih, sosyoloji, edebiyat, siyaset bilimi, fotoğrafçılık ve karikatüristlik gibi alanlarda entelektüel bir seviyeye gelmek bu mesleğin kendi içinde ve özelinde olan bir yükümlülüktür. Görüşülen gazeteciler de mesleğinde öne çıkmış, entelektüel birikimi yüksek ve mesleğini sevgiyle, duyarlılıkla yerine getirmiş gazeteciler. Yani gazetecilik sıradan bir iş olmadığı için sıradan kişiler tarafından yapılmaması gerekmektedir” dedi.

Doç. Dr. Polat, basın hürriyetinin gerekliliğini ifade ederek “Türkiye’de basının gelişimi açısından AB kriterleri önem arz ediyor. Türk demokrasisinin gelişimi açısından AB İlerleme Raporlarında daha üst basamaklarda olmamız gerekir. Hukuk devleti ve özgürlükten söz edebilmek için farklı fikir ve düşüncelere tahammül etmek gerekiyor” diye ekledi.

“Birinci Elden Tanıklıkları Aktarmak İstedik”

Türk basın tarihiyle ilgili çalışmalar hem objektif olarak hem de dönemin tanıklarının hatıratları açısından yeterli değil. Sözlü basın tarihi çalışmalarının gerekilen seviyede olmadığını söyleyen Doç. Dr. Esra Arcan, “Yazılı basın tarihi çalışmalarının belli bir ölçüde olduğunu ama sözlü tarih metodolojisi ile üretilmiş çalışmaların az sayıda olduğunu fark ettik ve bu çalışmayı hazırladık. Bu metodolojinin en önemli özelliği de birinci elden tanıklıkları aktarma fırsatının olmasıdır” diye altını çizdi.

1908 yılı modernleşmenin ve meşrutiyetin Türkiye’ye yerleştiği bir dönemdir. Yeni bir çehre kazanmakta olan Osmanlı meşrutiyet süreci ile tek partili dönemde doğmuş gazeteciler hedef alındığını söyleyen Doç. Dr. Arcan, “Türk siyasi tarihinin en önemli dönemleri olan tek parti, Adnan Menderes ve askeri vesayet rejimleri döneminde görüştüğümüz gazeteciler aktif gazetecilik yaptıkları için onların bakış açıları merak ettik ve algılamak istedik”dedi.

“Beyoğlu Muhabirliği Vardı”

Dikkat çeken bir nokta ise gazetecilerin ebeveynleri harf devrimi öncesinde doğduğu için onların, anne-babalarına günlük gazete okudukları, sonradan ise bu mesleğe başlamak istedikleri oldu. Gazetecilerin kişisel özgeçmişlerinin dışında nasıl işe başladıkları, ne kadar maaş aldıkları, hangi kademelerden geçtiklerini yani mesleki özgeçmişleri öğrendiklerini belirten Doç. Dr. Arcan, bunun yanında gazetecilerin geçmişte unutulan yön ve alanlarını izah ederek “Mesela Beyoğlu civarındaki otellerde yabancı turistler ve diplomatları takip eden, palaslarda ne yapıldığını haber yapan Beyoğlu muhabirliği diye bir uzmanlık alanının varlığı öğrendik” diye açıkladı.

“Çay-Simit Gazeteciliği”

Doç. Dr Arcan, “Gazetecilerin günlük hayatlarında prestijli ama ekonomik hayatlarının kısıtlamalarla dolu olduğu da önemli bir konu. Hemen hemen görüşülen tüm gazeteciler çay-simit gazeteciliği söyleminin üzerinde durdu. Bu şekilde o günkü gazetecilerin iktisadi durumlarını tespit etmiş olduk” diye ifade etti.

Doç. Dr. Arcan, basının sorunlarına da duyarlı kalarak “Başka bir perspektiften baktığımızda bu çalışmada geçmişi öğrenmek istediğimiz için görüştüğümüz gazetecilerin hepsi söz birliği etmişçesine geçmişte ifade ve düşünce hürriyetinin sekteye uğratılmasından yakındılar. Benim görüşüm ise modern demokrasilerde olduğu gibi gazetecilerin yasama, yürütme, yargı erklerini denetleyen dördüncül bir güç halinde olması gerektiğidir” diye belirtti.

Kitap, görüşleri alınan gazetecilerin kişisel mazisi, mesleki tarihleri ve politik olarak yaşadıkları serüvenleri bir araya getiren üç özel bölümden oluşuyor. Görüşülen gazetecilerle, mesleğe başlangıçları, tercih nedenleri, mesleklerini icra ederken tanık oldukları, Türkiye tarihi açısından önemli olaylar, bu olayların seyri, mesleğin fiziki, ruhsal ve zihinsel anlamda zorlukları, aile yaşamlarına etkileri, Türkiye’de fikir ve ifade özgürlüğü üzerinde duruldu. Bu çalışma cumhuriyet dönemi Türk siyasi, iktisadi ve içtimai tarihine ışık tuttuğu gibi gazetecilik mesleğinin Türkiye’de gelişimi, koşulları, kadınların bu mesleğe dahil olması ve yaşadıkları tecrübeler ve tabii Türk basın tarihine ışık tutuyor.