AJANS ÜNİVERSİTE- Erkut KILIÇ
Tiroit, gırtlak ile deri arasında bulunan ve vücut için hayati hormonlar salgılayan bezdir. Tiroit bezi ömür boyunca çalışır ancak bu süre içerisinde bu bezde bazı problemler oluşabilir. Bu problemlerin en büyüğü de tiroit kanseridir. Tiroit kanseri, tiroit bezi hücrelerinde gelişir. Diğer kanser türlerine oranla daha az görülür ve tedavi edilebilir. Lakin tiroit kanseri tedavi süreci hastalar için oldukça can sıkıcı geçebilir. Tiroit kanseri tedavisi için kullanılan bir yöntem olan “Radyoaktif İyot 131”, kanseri yok edebilmesine rağmen hastanın belli bir süre sosyal tecritte kalmasına veya hastada radyasyondan kaynaklı bazı problemlerin görülmesine neden olabilir.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp AnaBilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kabasakal, yüksek lisans öğrencileri Nami Yeyin ve Muhammed Abuqbeita ile birlikte yaptıkları çalışmalar sonucunda, bu tecrit süresini kısalttıklarınıhatta yok ettiklerini, ayrıca radyasyondan kaynaklanan sorunları da olabildiğince azalttıklarını belirtti.
Ülkemizde her geçen sene tiroit kanseri teşhisi konulan hasta sayısının arttığını, her dört kadına karşılık bir erkek hastanın olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kabasakal, bu hastalarınbüyük bölümüne halk arasında “atom tedavisi” denilen “Radyoaktif İyot 131” tedavisi uyguladıklarını dile getirdi. Tiroit kanseri hastalarına ne kemoterapinin ne radyoterapinin fayda etmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Kabasakal, %95 oranında başarı gösteren bu yöntemin, tek tedavi yöntemi olduğunu ifade etti.“Radyoaktif iyot dediğimiz şey radyoaktif bir madde.Bunu hastaya içiriyoruz ve hastayı tedavi ediyoruz.” diye konuşan Prof. Dr. Kabasakal, konu ile ilgili sözlerini şöyle sürdürdü:“Bu tedaviden sonra hastadan dışarıya radyasyon çıkıyor. Böyle olunca hastaları belli bir süre hastanede, etrafı kurşun zırhlarla kaplı özel odalarda tutuyoruz. Taburcu edildikten sonra çocuklarıyla, eşleriyle ayrı kalmalarını istiyoruz. Bu sosyal bir problem.” Verilen iyot miktarı arttıkça bu sürenin de o kadar uzun olduğunu belirten Prof. Dr. Kabasakal, radyasyonun oluşturabileceği hasarların da arttığını sözlerine ekledi.
Sadece Cerrahpaşa’da Uygulanıyor
Prof. Dr. Kabasakal, “Radyoaktif İyot 131” tedavisinin 3 farklı şekli olduğunu söyledi. Bunlardan ilkinin sabit doz yöntemi, ikincisinin ise Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da birkaç ülkede uygulanan en yüksek doz yöntemi olduğunu; kendilerinin geliştirip uyguladıkları üçüncü yöntemin ise CerrahpaşaFakültesi hariç başka bir yerde uygulanmadığını belirtti. “Biz hesap yapıp hastanın ihtiyacı olan en düşük radyasyon miktarını ayarlıyor, hastaya o miktarı veriyoruz. Böylece hastanın hastanede kalma süresi kısalıyor ve çok daha az radyasyona maruz kalıyor.” diye konuşan Prof. Dr. Kabasakal sözlerine şöyle devam etti:
“Uyguladığımız yöntemin tedavi etkinliği ise diğerlerinden daha iyi. Çünkü hastaya gerektiği kadar radyasyon veriyoruz. Nadiren de olsa verdiğimiz miktar çok yüksek olabiliyorama hastaların %70’inde, hastanede yatmalarını gerektirmeyecek miktarda düşük dozlarda radyasyon verebildiğimizi de gördük.”
“Tedavinin Hasta Sağlığına Katkısı Büyük”
Tiroit kanserinin başkatiplerinin de olduğunufakat bunların nadir görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Kabasakal, kanser türlerinin %90’nında radyoaktif iyottan yarar görüldüğünü belirtti.Prof. Dr. Kabasakal, hastalık ileri evrede olmadığı sürece tedavi yönteminin herkese uygulanabileceğini, aksi takdirde en yüksek doz tedavi yönteminin uygulandığını dile getirdi. Eskiden çocuklara çok yüksek dozda radyasyon verdiklerini ama şimdi oranı azaltabildiklerini söyleyen Prof. Dr. Kabasakal, genç yaşta radyasyona ne kadar çok maruz kalınırsa radyasyonun olumsuz etkilerinin görülme olasılığının o kadar artacağını vurguladı.
Önceden herkese yüksek doz ve yüksek miktarda ilaç verilirken şimdi ilaç miktarlarının ayarlanıp azaltılabildiğini belirten Prof. Dr. Kabasakal, “Bizim burada çok gelişmiş bir fizik departmanımız var. Bu fizik departmanında iki yüksek lisans öğrencimiz tarafından yapılan çalışmalarla bunlar oldu.” diye konuştu. Prof. Dr. Kabasakal, bu tedavi yönteminin sağlık ekonomisine ve hasta sağlığına katkısının çok fazla olduğuna da dikkat çekti.