AJANS ÜNİVERSİTE – Aleyna ÖNAL, Oğulcan ÇOKSAYAR
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo İletişim bünyesinde gerçekleşen Terminal programının konuğu olan Prof. Dr. Sevil Atasoy mesleğine yöneliminin babasının adli tıp hocası oluşu ile bağlantılı olduğunu söyledi. Evlerinde gerçek olay yeri fotoğraflarının da bulunduğunu aktaran Prof. Dr. Atasoy, “Otopsi yapılan mekanın içinde ders çalıştığımı biliyorum” şeklinde konuştu.
Mesleğinin psikolojisini olumsuz yönde etkilemediğine değinen Prof. Dr. Atasoy şu ifadeleri kullandı: “O kadar kötülük gördükten sonra sevdiklerinizin ve kendinizin başına bir şey gelmediğine şükür ediyorsunuz. O kötülükleri yapan insanları bulduğunuz için ayrıca tatmin oluyorsunuz. Niçin bu dünya üzerindeyim dediğiniz zaman ‘Adalet’ için diyebiliyorsanız bundan daha üstün bir duygu yok.”
“Kusursuz Cinayet Yoktur”
Kanıt dizisi hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Atasoy, dizide anlattıklarının polis okullarında, avukatların arasında, savcıların arasında ve yargıçların arasında çok popüler ve işe yarayan bilgiler olduğunu aktararak çoğu insanı bu mesleğe yönlendirdiğine değindi. Program sunucusu Murat Kadaş’ın “Kusursuz cinayet neden yoktur?” sorusunu yanıtlayan Prof. Dr. Atasoy, “Kusursuz cinayet yoktur, kusursuza yakın olanlar vardır. Bir kere adına cinayet dediğimiz zaman zaten bir kusur var demektir. Yoksa cinayet olduğunu dahi anlamamış olmamız gerekirdi. Ona bir doğal ölüm, intihar ya da kaza diyebilirdik. Cinayet diyebildiğimiz zaman artık bir kusuru vardır” şeklinde konuştu.
“Yazdıklarımın Öncelikli Olarak Eğitmek Gibi Bir Misyonu Var”
Sevil Atasoy’un kitaplarının kişiler üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu dile getiren Murat Kadaş, “Bu kitaplar sayesinde yaşanılan olaylara daha soğukkanlı yaklaşılabilir hale geliyoruz” diyerek sözü Prof. Dr. Atasoy’a bıraktı. Prof. Dr. Atasoy, “Aslında bu kitapların amaçlarından birisi analitik düşünce yeteneğini arttırabilmek. Yani insanların her gördüğüne önceden inanmayıp arkasında başka şeyler bulabileceğini düşünmesi, alternatif düşünebilmesi, nedensellik ilişkisini kurabilmesi, tümevarım ve tümdengelim düşünce tekniklerinden yararlanabilmesidir. Öncelikli olarak bu yazdıklarımın eğitmek gibi bir misyonu var yani ben bunları eğlendirmek için yazmıyorum” şeklinde konuştu.
Şiddete eğilimin ilk işaretinin hayvana olan davranış olarak kabul edilebileceğine değinen Prof. Dr. Atasoy, “Bunun bazı risk işaretleri var. Mesela hayvana şiddet bunlardan biri. Her adam öldürenin ve her seri katilin çocukluklarına baktığımızda hayvana eziyet var. Bu sineğin kanadını kopartıp uçabiliyor mu diye incelemek değil çünkü bu hepimizde olabilen meraktır. Ama bir kedinin kafasını su dolu kovanın içine bastırıp boğulmasını izlemek veya bir bıçak saplayıp ölünceye kadar kanının akmasını hissedebilmek ya da aç iki hayvanı bir yere kapatıp birbirlerini öldürmelerini izlemek gibi eylemler normal davranışlar değil. Bu yüzden diyoruz ki bu davranışlar okul öncesi çağda fark edilebilir. Bu durumlar her zaman profesyonel destek isteyen durumlardır” ifadelerini kullandı.
“Dünyanın Her Yerinde Tekrarlanan Bir Suç Vardır: İnsan Öldürmek”
Duygusal cinayetlerin altında insan beyninin yattığını belirten Prof. Dr. Atasoy, “Dünya’nın her yerinde tekrarlanan bir suç vardır, o da insan öldürme. Hangi topluluğa giderseniz gidin cinayet vardır. Bizi en çok uğraştıran ve aydınlatılması en zor olan motifin bulunamadığı cinayetlerdir. Aşk, kıskançlık, para alışverişleri, siyasi fikir ayrılıklarının motif olduğu cinayetlerde katilin niçin öldürdüğünü siz anlayamazsınız” diye konuştu. Seri katillerin arada soğuma evreleri olmak kaydıyla cinayet işlediklerine de değinen Prof. Dr. Atasoy, cinayet işleyenlerin akıl hastası olabildiği gibi IQ seviyesi çok yüksek kişiler de olduğunu ifade etti.
“Popüler Adli Bilimler Alanında İlk ve Tek Yazan Hala Benim”
Yürüttükleri ‘Masumiyet projesi’ ile özgürlüklerine kavuşturdukları birçok insan olduğunu belirten Prof. Dr. Atasoy, masum olduğu halde haksız mahkumiyet durumuna maruz kalan insanları özgürlüklerine kavuşturmanın kendisi için en önemli şeylerden biri olduğunu söyledi. Adli bilimciliğin, fen bilimleri ışığı altında ilerlemesinin gerekliliğine değinen Prof. Dr. Atasoy, bu meslek gruplarının birbirini bir yapbozun parçaları gibi tamamladığını belirtti. Türkiye’de genel olarak adli bilimlerde ilk kişi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Atasoy, “Genelde kapalı kapılar ardında, çok gizli işler yapılıyormuş gibi bir algı vardı ve bu konu hakkında ilk konuşan ben olduğum için akla gelen ilk isim olma durumum oluştu. Popüler adli bilimler alanında ilk yazan ve hatta tek yazan hala ben olduğum için ve yaptığım programlardan ötürü de göz önünde olduğum için bu işi tek yapan kadın benmişim algısı oluşuyor. Aslında çok sayıda adli tıp uzmanı ve adli bilimci kadın ülkemizde çalışmalarını sürdürüyor” dedi.
Kimya alanın suçları aydınlatma konusunda adli bilimlere büyük katkısı olduğundan da söz eden Prof. Dr. Atasoy, “200 yıl önce kimyagerler arseniği nasıl buluyorlarsa şimdi de aynı şekilde buluyoruz. İç organlardan zehirleri nasıl saflaştırdılarsa, laboratuvarlar bugün de benzer tekniklerle çalışıyor. Gördüğü şeye inanmayan ve kuşkuculuk özelliği taşıyan mesleklerin başında kimyacılar gelir. İntihar diye gördüğünüz bir şey cinayet, cinayet sandığınız bir şey intihar olabilir. O yüzden kimyacılar bu işin içerisinde önemli bir yer alırlar” diyerek sözlerini tamamladı.