AJANS ÜNİVERSİTE- Elif KARAKOÇ
Fotoğraf: Erkut KILIÇ
Günün ilk oturumunda konuşan Yrd. Doç. Dr. Levent Yılmazok, QuantinTarantino filmleri çerçevesinde şiddet ve kara mizah birlikteliğini anlattı. Tarantino’nun filmlerinde “aşırı- gerçek” şiddet türünü kullandığını belirten Yrd. Doç. Dr. Yılmazok, seyircilerin bu filmlerde klasik Hollywood filmlerinin aksine daha marjinal karakterlerin, şiddet, suç, mizah ve küfür içerikli diyaloglarıyla karşı karşıya olduğunu söyledi. Suç ve şiddet dünyası içinde geçen filmlerde,Tarantino’nun şiddeti görselleştirerek estetize etme ve mizahi bir dille anlatma amacı olduğunu aktaran Yrd. Doç. Dr. Yılmazok, “Tarantino filmlerinde şiddet sahnelerinde filmsel zaman yerini gerçek zamana bırakır. Bu da seyirciyi rahatsız eder. Yönetmenin amacı da budur. Ancak bu noktada şiddetle mizahın birlikte işlenmesinin şiddeti normalleştirdiğini belirtmek gerekir” dedi.
Oturumda Jodorowsky sineması bağlamında sürreal şiddet ve şiddetin estetiği konularında bir sunum gerçekleştiren Yönetmen ve Yazar Tan Tolga Demirci, sürreal şiddeti sürrealizmin önemli kavramlarından biri olan harikulade kavramı çerçevesinde anlattı. Sürrealizmi zaman ve mekân içinde birbirinden farklı iki nesnenin karşılıklı ilişkisi olarak tanımlayan Demirci, Jodorowsky sinemasında sürrealizmin panik hareketi, kara mizah, ajit propaganda ve fantezi ile rüyaların gündelik gerçeklik karşıtlığı ile işlendiğini belirtti.
“Erkek Kendini Mağdur Kadınla Özdeşleştirebilir”
Oturumun son konuşmacısı olan Doç. Dr. Kaya Özkaracalar ise Brian De Palma sineması ve Köksüz filmi örnekleriyle mağdur ile cinsel kimlik ötesi özdeşleşme olanağı konusunda konuştu.
Doç. Dr. Özkaracalar,Erkeğin cinsel ve toplumsal iktidarını kaybetme endişesi ile kadının cezalandırıldığı anlatıları izlediğinde, sadist bir haz aldığı ve şiddeti uygulayan erkek özne ile özdeşleştiği varsayımına karşılık, erkeğin mağdur kadınla özdeşleşebilme ihtimaline olanak sağlayan filmlerin varlığına dikkat çekti. Bu anlamda, Brian De Palma filmlerinin kimlikler arasında özdeşleştirmeyi sağlayan izleme pratiği kazandıran filmler olduğunu belirten Doç. Dr. Özkaracalar, “Kadına şiddet içeren anlatılarda şiddet yalnızca kadına uygulanmadığı için erkeğin kadının şiddet gördüğü ve intikamının yansıtıldığı sahnelerde empati kurarakmağdurla özdeşleşebilmesi mümkündür” dedi.
Başkanlığını İÜ İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Timisi’nin yaptığı ikinci oturumda toplumsal travma ve bellek/yas çalışması konuşuldu. Oturumda sunumunu gerçekleştiren Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu, katılımcılara toplumsal travmaların oluşumu ve çözümü hakkında bilgiler verdi.
“Travmalar konuşmadığımız sürece geçmiş olmayan bir geçmişle baş başa olacağız”
“Biz, travmatik anılarla belleği dolu bir toplumuz” diyen Prof. Dr. Kaptanoğlu, toplumsal travmaların yarattığı çoğul kimlik ve toplumda bölünme gibi olumsuz sonuçlara dikkat çekti. Travmanın bir bellek olayı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaptanoğlu, “Travma, zihnimizde sürekli kendini tekrar eder. Çözüm acılarla yüzleşmeye ve öyküyü yeniden yazabilmeye bağlıdır” dedi.
Türkiye’de yaşanan toplumsal travmalardan örnekler sunan Prof. Dr. Kaptanoğlu, travmaların aşılması için toplumsal yas/bellek çalışmasının gerekliliğinin altını çizdi. Toplumdaki ötekilerle birlikte geçmişin yeniden kaydedilmesinin ve geçmişteki travmalarlahesaplaşmanın gerektiğini belirtti.
“Travmaları konuşmadığımız sürece geçmiş olmayan bir geçmişle başbaşa olacağız” diyen Prof. Dr. Kaptanoğlu, “Toplum olabilmek, birarada yaşayabilmek, bellek çalışmasını gerektirir. Bu çalışmada “ özür” ise çok önemli bir aşamadır. Travmatik olayları, bir suçu ve hatayı kabullenme, pişmanlık belirtme bağlamında özre önem verilmelidir” diye konuştu.
Hükümetin veya bir ulusun, özür dileyerek ötekilere verdiği zararı ve onların acısını tanımasıyla, travmaların aşılabileceğini savunan Prof. Dr. Kaptanoğlu, “Geçmişte saplanan gelecekle ilgili de hayal kuramaz diyerek sözlerini sonlandırdı.