Rodos ve İstanköy Türkeri’ne Kültürel Asimilasyon Uygulanıyor

AJANS ÜNİVERSİTE-Devrim ÇIRPAN, Burcu BALKAN

Osmanlı dönemi kayıtlarına göre Rodos şehrinde 1530’larda yaklaşık 4300 nüfus vardı. Bu nüfusun kaledeki askerler hariç yaklaşık 2.950 kadarı Türk’tü. Rodos ve İstanköy Türkeri’nin son statüsünün 1923 Lozan antlaşmasında belirlendiğini söyleyen İÜ Edebiyat Fakültesi Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Örenç, en önemli hususun bu adaların Lozan imzalanırken İtalyan işgalinde bulunmaları olduğunu belirtti. Adaların bu nedenle mübadele dışında kaldığını ifade eden Prof. Dr. Örenç, “1923 mübadele antlaşması ile Türkiye ve Yunanistan arasında oluşturulan hukuki statü Rodos ve İstanköy Türklerini kapsamadığından, azınlık statüsüne sahip olamadılar. Aslında günümüzde yaşanan çok ciddi sorunlar bundan kaynaklanıyor. Yunanistan, Rodos ve On İki Ada yani Menteşe Adaları Türklerini “Yunan Müslümanları” olarak tanımlıyor. 1948’den itibaren sistematik olarak uygulanan asimilasyon Rodos ve İstanköy Türklerini göçe zorladı. İhmal edilen ve amaçları dışında kullanılan asırlık Türk eserleri yok olmaya başladı” diye konuştu.

Prof. Dr. Ali Fuat Örenç
Prof. Dr. Ali Fuat Örenç

Türk kültür ve Medeniyetini temsil eden Rodos ve İstanköy’de yaşayanların ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığını ileri süren Prof. Dr. Örenç, Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi oluğu halde Türklere yönelik baskılarını sürdürdüğünü belirtti ve Yunanistan hükümetini çağın gerisindeki bu politikaları için kınadı.

Türklere Ait Yapılar Korunmuyor

Yunanistan, 1948’den itibaren Rodos Türk Cemaati’nin iç yapılanmasına müdahale ediyor. Ada Yahudileri bir cemaat olarak yapılandırılırken, Türklere bu hak tanınmıyor. Rodos ve İstanköy’de Osmanlı Türklerinden kalan kültür mirasının korunması amacıyla bir Evkaf Dairesi mevcut. Ancak Yunanistan, Evkaf Dairesi’ne sürekli masraflar yaptırıyor, elindeki arazileri ve malları sattırarak daireyi güçsüzleştiriyor. Bu nedenle Osmanlı Türklerinden kalan camiler, okullar, türbeler, imaretler ve çeşmeler gibi eserler zamanın tahribatına terk ediliyor.

Devlet eliyle bilhassa Türk vakıf mallarının amaçları dışında kullanıldığını iddia eden Prof. Dr. Örenç, bir kısmının da çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırıldığını ileri sürdü. Prof. Dr. Örenç, “Asırlık Türk eserleri sadece Yunan vatandaşlarına satılabiliyor veya resmi kurumlara hibe edilişine izin veriliyor. Bu uygulama açıkça bir kültür asimilasyondur ve insan haklarına aykırıdır. Türklere ait dinî yapılar ve mezarlıklar tahrip ediliyor. Türk cemaatinin geçmişle olan bağlarına ve hatıralarına bilinçli olarak saygısızlık yapılıyor. Ayakta kalan Türk eserlerinin bakımı ve tamirlerine izin verilmiyor. Yapılan tamirler ise göstermelik. Eserler zamanın tahribatına bırakılıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Rodos ve İstanköy Türklerinin sorunlarıyla konjonktürel olarak değil sürekli biçimde ilgilenmesi gerektiği üzerinde duran Prof. Dr. Örenç, öncelikle burada ayakta kalabilen Türk eserlerinin dünya mirası ve insanlığın ortak değeri olarak tescilinin sağlanması ve bunun için önce ciddi bir envanter çalışması yapılarak geçmişte var olan günümüzde ayakta kalan veya yok edilen eserlerin belirlenmesi gerektiği önerisinde bulundu. Prof. Dr. Örenç, konuşmasını şöyle tamamladı: “Türkiye kamuoyunda Rodos ve İstanköy Türklerinin sorunları hakkında bilinç oluşturacak etkinliklere ağırlık verilmeli. Mesela ses getirecek sinema filmlerinin yapımı desteklenmeli. Bu konuları ele alan, gündeme taşıyan bilimsel yayın ve etkinlikler desteklenmeli.”

Rodos sokaklarında Türk çocukları Osmanlı döneminde Rodos

Rodos’u Kanuni Fethetti

Saint Jean Şövalyeleri’nin elindeki Rodos ve etrafındaki adalar grubu, 1522’de fethedilirken ordu ve donanmayı Kanuni komuta etmişti. Adalar ele geçirildikten sonra Kanuni’nin vakfı haline getirildi. Rodos fethedildiği esnada zindanlarda esir tutulanlar hariç adada yerleşik Türk nüfusu bulunmuyordu. Bu nedenle Anadolu’dan Türkmen gruplar buraya nakledildi. Adada, yerleşen Müslümanların ihtiyaçları için cami, mescit, imaret, mektep ve kütüphane gibi sosyal kurumların inşasına başlandı. Böylece Rodos’ta, İstanköy’de ve diğer adalarda Türk yerleşimi hız kazandı.