Osmanlı’nın Sağlıklı Yaşam Sırrı

AJANS ÜNİVERSİTE –  Gizem ÖZTÜRK

 

İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Osmanlı tıbbında sağlıklı yaşamın inceliklerini, “Sağlığın Can Damarı” adlı kitabında anlattı.

 

Ayten Altıntaş(sağlık haber)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Ayten Altıntaş’ın “Sağlığın Can Damarı” adlı kitabı, Osmanlı hekimlerinin yazdıkları sağlıklı yaşamla ilgili bilgileriiçeriyor. 35 yıldır bu alanda çalışmalar yaptığını ifade eden Prof. Dr. Altıntaş, Osmanlı’da hekimlerin uyguladıkları önerileri bu eserinde bir araya getirdiğini belirtti.   Osmanlı tıbbının 1850’ye kadar gelen bir tıp olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altıntaş, 1850 sonrasında gelişen tıbbı, bugünü de kapsayacak şekilde “yeni tıp” olarak tanımladı.

 

yemek2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Sağlık İçin Az Ye”

 

“Sağlığın Can Damarı” adlı kitapta, Osmanlı’nın sağlıklı yaşam sırları da anlatılıyor. Osmanlı mutfağında yemekler büyük bir titizlikle hazırlanır ve hiçbir gıda başka bir gıdanın faydasını ortadan kaldırmaz.   Osmanlı hekimlerinin yeme içme konusunda binlerce kez altını çizdikleri çok önemli bir kural vardır: O da “az ye” kuralı. Sağlıklı olmak için mutlaka az ve tek öğün yiyeceksiniz. Böylelikle beden yorulmayacak, sağlıklı kalacak. Bu bağlamda, “Yemek karıştırmak, çeşit karıştırmak, insan vücuduna oldukça zararlıdır.” diyen Prof. Dr. Altıntaş, Osmanlı hekimlerinin önerdikleri gıdaların bıçağa ihtiyaç duyulmayacak şekilde hazırlanmış ve çok pişmiş etli, sulu ve sebzeli yemekler olduğunu söyledi.

 

Sağlığın-Can-Damarı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Osmanlı tıbbını tanıtmaya çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Altıntaş, “Yediğimiz birçok meyve, sebze ve gıdalar, eski tıbba göre ilaçtır. Gıda olarak kullanılabilmesi için bir yiyeceğin, vücutta ilaç etkisi yapmaması gerekmektedir. Yani vücut ihtiyacı olan maddeyi gıdalardan alacaktır. Bu tür gıdalar, iyi gıdalar olarak sınıflandırılır.  

 

Eskiden hazırlanan doğal ilaçlar, şimdikilere nazaran daha az zararlıdır. Kimyasal ilaçların hayatımıza girmesiyle özellikle karaciğer ve böbreklerde derin zararlar görülmektedir.” diyerek, ilaç kullanımında dikkatli olunması gerektiğini belirtti.  

 

“Gül Kalbe İyi Geliyor”  

 

Gül üzerine de önemli çalışmaları bulunan Prof. Dr. Altıntaş, modern ilaç sanayiinde kullanılan gülün, Osmanlı sultanlarının güzellikleri için vazgeçemedikleri bitkilerden biri olduğunu; gerek kokusu gerekse cilt kusurlarını gidermedeki özelliği nedeniyle sultanlar tarafından sık sık kullanıldığını ifade etti.  

 

şerbetçi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gül fosilleri üzerinde yapılan incelemeler neticesinde, 70 milyon yıl önce de var olduğu kanıtlanan gülün, yazılı kaynaklarda ilk defa beş bin yıl önce geçtiği tespit edilmiştir. Ana vatanı Orta Asya olan gül, özellikle mide ve karaciğer tedavilerinde kullanılırmış. İbn-i Sina, serinletici özellikleri dolayısıyla gül suyu ve yağını, ateşli hastalıkların tedavisinde uygularmış. Hafızaya olumlu etkisi nedeniyle hafızlar da sık sık gül koklarmış.

 

Batı’da pek bilinmeyen gülün tedavi edici özelliği, maalesef ülkemizde de unutulmuş durumda.   “Gül düşünürsün, gülistan olursun” diyen Mevlâna gibi gül bitkisini yakinen tanıyan bilge insanların yanılmadığının altını çizen Prof. Dr. Altıntaş, ilaç olarak değerlendirilmese de gülün heyecana yönelik durumlarda kalbi ferahlatan, rahatlatan bir etkisi olduğunu belirtti.