AJANS ÜNİVERSİTE – Efe ALTAY
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yönetmen ve yapımcı Ömer Faruk Sorak ile yapılan söyleşiye Radyo-Sinema-Televizyon bölümü öğrencilerinin katılımı yüksekti.
Ömer Faruk Sorak sinemanın içine girme hikayesini anlatırken “Yaz döneminde açık hava sinemalarının kapısında beklerdim, oradaki filmleri taşırdım ki bir tane bilet alabileyim. Film dünyasının içerisinde kaybolmak benim için çok eğlenceliydi” ifadelerini kullandı.
Babasının Basın Yüksek Okulunda okumasına karşı olduğunu söyleyen Sorak “Yine de girdim okula. O zamanlar hem gazetecilik alanında hem de TRT’de staj yapma imkanımız vardı” dedi. Okul ile birlikte profesyonel çalışma hayatını merak ettiği için staj döneminde TRT’nin haber bölümünde ve gazete bölümünde yaptığını söyleyen Sorak, “Çalışkan öğrenci tiplemesi gibi her şeyi yapıyordum bu stajları uzatmak için. Bizim çektiklerimizin neresini kesecekler diye vaktimi montaj odalarında geçiriyordum” dedi. Reklamcılık gelişim aşamasına girdiğinde, sektörün kalifiye elemana ihtiyaç duymasından kaynaklı İstanbul’a taşındığını söyleyen Sorak, çalışma hayatını film yapımı, müzik klipleri çekimi ile devam ettiriyor.
Söyleşinin devamında öğrencilere çalışma yaşamı ile ilgili bilgiler veren Sorak, “Yine bu dünyaya gelsem yine bu işi yapmak isterim diyen gençlere ihtiyacımız var. Umarım ki sizinle bu tanışıklığımız iş arkadaşlığına döner ileride. Ben bu anı kaçırmak istemediğim için buraya geldim” dedi.
Devlet okulunda okuyan öğrencilerin işlerinin peşinden daha çok koştuğuna dikkat çeken Sorak, “ Devlet üniversitesinde okuyan öğrenciler daha hayatın içerisindeler. Muhalif olma durumları var. Taraftar bile olsalar bir gün muhalif olma duygusu taşıyor öğrenciler. Bu beni heyecanlandırıyor” dedi.
“Biz Futbol Ajanı Değiliz”
Söyleşinin soru cevap kısmında Ömer Faruk Sorak, iletişim fakülteleri ile sektör arasında bağlantı sorunu olduğunu söyleyen bir öğrenciye “Biz, öğrencilerle ancak staj aşamasında tanışabiliyoruz, şimdiden sektörün bir havasını koklayayım diyen, okul ile iş hayatını beraber götürmeye çalışan arkadaşlarla çalışabiliyoruz. Belki bu tarz söyleşiler bu problemi aşmamıza yardımcı olabilir. Sizin ilgi alanlarınıza uygun otorite kişilerin buraya gelmesi için yönetiminize baskı yapın, onları buraya çağırttırın; ancak bu şekilde iletişim kurarsınız” dedi. Genç ve idealist kişilere sektörde ihiyacın olduğunu söyleyen Sorak, “Biz futbol ajanı değiliz, çocuk bulmak için kimseye gitmiyoruz. Sizin bize baskı kuruyor olmanız çok önemli” dedi.
“Bir Aynada Kendinizle Yüzleşin”
8 Saniye filmini izleyecek seyirciler için yorumda bulunan Sorak, “Kendinizle yüzleşmeye hazırsanız bu filme gidin. Hayatta herkese yalan söyleyebilirsiniz hatta kendinize de yalan söylüyoruz. Salondan çıkmadan önce en küs ve en acil barışması gereken kişinin kendiniz olduğunu bilerek çıkıyorsunuz. ‘Bir aynada kendinizle yüzleşin’ cümlesi çok önemliydi bizim için. Kendinizi kurban olarak gördüğünüz psikolojiden çıkmayı teşvik ediyor bu film size” dedi.
“Ya Ağlatacaksın, Ya Güldüreceksin”
8 Saniye filmi hakkında konuşulan söyleşinin devamında Ömer Faruk Sorak, “Bize filmi yaptıran en temel şey ilkokula Almanya’da başlamış, anadili Almanca olan genç bir kızın hikayesi olmasıydı.Türkiye’de az ilgi gördü ama buradaki sektörde şöyle bir algı var; ‘Ya ağlatacaksın, ya güldüreceksin.’ Seyiricisini baştan aptal yerine koyan kişiler ‘Bu filmi Bayrampaşa, Adana izleyecek, anlamazlar’ dediler bana” dedi. Beykoz’da daha önce hiç film izlememiş annelere bu filmi gösterdiklerinde çok iyi tepkiler aldığını söyleyen Sorak, Türkiye’de seyircinin filmi anlaması gibi bir problemin olmadığını sadece seyircilere ulaşılamadığını ekledi.