AJANS ÜNİVERSİTE- Nisa ÇETİN
İmparator Justinianos (527-565) tarafından 23 Şubat 532 ve 27 Aralık 537 tarihleri arasında yaptırılan Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olmuştur. Bizans ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara ev sahipliği yapmış ve şu an hâlâ ayakta duran Ayasofya ile ilgili pek çok merak edilen konu var. Yunancada “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen Ayasofya’nın altında şehri saran tüneller olduğuna dair pek çok söylenti bulunuyor.
“Ayasofya’ya İlk Kez 1998’de Girdik”
Dan Brown’un Cehennem kitabında ismine yer vermesi sonucu Ayasofya’nın yer altı araştırmaları ile gündeme gelen İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu yönetmen Göksel Gülensoy, yaklaşık 20 yıldır devam eden Ayasofya macerasına ilişkin bilinmeyen detayları anlattı. 1998 yılının başında araştırmalar için Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan izin aldıklarını ve aynı yıl Aralık ayında tünellere girdiklerini söyleyen Gülensoy, “1994’te Ayasofya’nın yer altı tünelleri ile ilgili bir belgesel filmi yapmıştım. Bu filmdeki danışmanım İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet İhsan Tunay, Ayasofya’nın altındaki tünellerle ilgili bir proje sundu. Ben de zaten ilgili olduğum için kabul ettim” dedi. O dönemde NTV’de “Aklın Yolu” programında yönetmen olarak çalıştığını belirten Gülensoy, “Bir gün programa dönemin Kültür ve Turizm Bakanı İstemihan Talay geldi. Programın sonunda çok önemli bir projemiz olduğunu anlattım ve bana projeyi sunmak için izin vermesini rica ettim” ifadelerini kullandı. Birkaç gün sonra Ankara’ya giderek gerekli tüm izinleri aldığını vurgulayan Gülensoy, Ayasofya macerasının böylece 1998’de başladığını ifade etti.
“Ayasofya’da Bir Gece Geçirdim”
Ayasofya’nın üç büyük dine ev sahipliği yaptığı için önemli bir dini merkez olduğuna değinen yönetmen, “ilk başta sadece meraktı. Ama gizemli hikâyeler beni hep cezbetmiştir. Gün geçtikçe daha çok merak saldım ve gide gele en sonunda Ayasofya aşığı bir adam oldum” şeklinde konuştu. 1996’da bir geceyi gizlice Ayasofya’da geçirdiğini söyleyen Gülensoy, “Efsanelerle ilgili bir filmi çekmek için içeriye girmiştik. O zamanlar kamera ve alarm sistemleri yoktu. Müze kapanmadan önce kimse görmeden bir sütunun arkasına saklandım ve geceyi orada geçirdim. Günün ilk ışıklarıyla Ayasofya’nın atmosferi insanı bambaşka bir boyuta çıkaracak kadar etkileyiciydi. 532 yılından beri ayakta duran bir yapının içinde bir gece geçirmek müthiş bir deneyimdi” ifadelerini kullandı.
“Ekibimi BUMAD Üyelerinden Seçtim”
Ayasofya ekibini seçerken çok titiz davrandığını söyleyen Gülensoy, ekibini Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD) üyelerinden seçtiğini ekledi. İlk amaçlarının tünellere giden kuyulara girip oradaki suları boşaltmak olduğunu anlatan yönetmen, biri 12 ve diğeri 18 metre olan iki kuyunun su ile kaplı olduğunu ve bunun için özel bir ekibin kurulması gerektiğini söyledi. İlk zamanlar klostrofobisi olduğu için tünellere giremediğine dikkat çeken yönetmen, ekiple arasında bu sebeple bir kopukluk olduğunu ancak zamanla birbirlerini tamamladıklarını ve 20 yıldır aynı ekiple çalıştıklarını söyledi. Bu süreçte çok emek sarf ettiklerini dile getiren Gülensoy, “1998’de elimizde ne tarafa ilerleyeceğimize dair bir belge yoktu. Sadece Alparslan Koyunlu’nun yaptığı araştırmalar bize ışık tuttu. Şu ana kadar çıkarılan tüm veriler bize ait” dedi.
“İnsan Kemikleri ve İngiliz Askerlerine Ait Mataralar Bulduk”
Araştırmalar sonucu önemli keşifler yaptıklarına değinen Gülensoy, içinde insan kemiklerinin bulunduğu iki tane katakomb mezarı bulduklarını anlattı. Ayrıca tünellerde 1918’de İstanbul’un işgalinden kalan İngiliz askerlerine ait mataralar olduğunu söyleyen yönetmen, zamanında kutsal emanetleri bulmak için oraya giden defineciler olabileceğini vurguladı. Özellikle Haçlı Seferleri sırasında ciddi bir yağmalama olduğundan bahseden yönetmen, “Kutsal emanetlerin yağmalanmaması için saklandığını düşünüyoruz” dedi.
“Bilimden Uzaklaşmadan Efsanelerin Peşinden Gittik”
Ayasofya çalışmalarına efsanelerin doğruluğunu araştırmak için başladıklarını anlatan Gülensoy, ilk olarak Prens Adaları ile Ayasofya arasında tünel olduğu efsanesini araştırdıklarını söyledi. Gülensoy, “Araştırmalar sonucu Sirkeci’ye giden bir tünel bulduk ancak dönemin şartları düşünüldüğünde adalara tünel yapmak imkânsız. O dönemde imparatora karşı gelen şövalyeler tünellerde işkence gördükten sonra gözlerine mil çekilerek adalara gönderiliyordu. Şövalyeler adalara tünellerden geldiklerini düşünüp böyle bir efsane ortaya atmış olabilirler” şeklinde konuştu. Ancak her efsanenin asılsız olmadığına dikkat çeken yönetmen, “Justinianos’un halk arasında dolaşmadığı fakat bir anda Ayasofya, Hipodrom ve Büyük Saray’da belirdiğine dair bir efsane var. Biz gerçekten de Büyük Saray ile Ayasofya arasında 15 metre, Büyük Saray ile Hipodrom arasında ise 25 metre uzunluğunda iki tünel bulduk” dedi.
“Akrep Sokmalarına Karşı Yanımızda Panzehir Taşıyoruz”
Tünellerdeki araştırmaları esnasında başlarından kötü olaylar geçtiğini de belirten Gülensoy, akrep sokmaları yüzünden çok zorlandıklarını ve yanlarında sürekli panzehir bulundurduklarını anlattı. Bunun dışında klostrofobisinin çok sıkıntı yarattığından bahseden yönetmen, uzun testler sonucu bu fobisini yendiğini söyledi. Ancak bu araştırmanın her şeye değdiğini anlatan Gülensoy, “Yerin altında ahtapot gibi bir şehir var. Bunu keşfetmek her zaman heyecan verici” şeklinde konuştu.
“Sultanahmet’in Altında Bambaşka Bir Şehir Var”
Araştırmalarıyla ilgili son gelişmeleri anlatan Gülensoy, “Şu ana kadar tünellerde 1.200 metre ölçümledik ve bu hala devam ediyor. Sultanahmet’in altında bambaşka bir şehir var. Şehrin kalıntılarını hâlâ görebiliyoruz. Bizim temel amacımız, bu kalıntıları tamamıyla ortaya çıkarmak ve gelecek kuşaklara bir miras bırakmak. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz” dedi.