AJANS ÜNİVERSİTE – Fatma ÇELİK
2013 yılında Mücellit İslam Seçen ve Ayşe Betül Oral’dan klasik cilt sanatı üzerine dersler almaya başlayan Kara, 2015 yılında Saadet Gazi ile kâğıt konservasyonu üzerine çalışmaya başladı. 2016 yılında Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi’nin bünyesindeki restorasyon ekibine dahil oldu ve hâlâ aynı ekipte cilt restoratörü olarak çalışıyor. Ayrıca Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Cilt Ana Sanat Dalı’nda yüksek lisans eğitimi görüyor.
Yazılı belgelerin yapraklarının bir arada tutulmasını sağlamak maksadıyla yapılmış koruyucu kapaklara Arapçada deri anlamına gelen, cilt adı veriliyor. Kitap kapaklarını kaplamada en fazla kullanılan malzemenin deri olması sebebiyle de bu sanata cilt sanatı adı veriliyor.
Soğan Kabuğu Kâğıt Boyamada Kullanılmış
Klasik kitap sanatlarımızda kâğıtların satın alındıkları halleriyle kullanılmadığını belirten Kara, kâğıtların kullanılabilir vaziyete gelmesi için bir takım işlemlerden geçmesi gerektiğine dikkat çekerek “Bu işlemlerin ilki kâğıdı boyamaktır. Yazının rahat okunabilmesi ve bazı estetik gayeler nedeniyle kâğıdın rengi sarı, krem, açık yeşil gibi tonlarda kırılır. Ecdadımız, kâğıt boyamak için ekseriyetle çay, kahve, soğan kabuğu gibi bitkisel malzemelerden elde edilen boyaları tercih etmişlerdir” ifadelerinde bulundu.
Sonraki aşamada kâğıtların âherleme işlemine tâbi tutulduğunu, bu işlemin yumurta ve nişasta ile yapıldığını ifade eden Kara, yapılan âher ile kâğıdın yüzeyinde bir satıh oluşturulduğunu ekleyerek âherlenen kâğıtların bir süre sonra mühre adı verilen alet ile ezilerek parlatıldığını ve böylece kâğıdın yüzeyinin parlak ve pürüzsüz bir görüntü kazandığını ekledi. Bu işlemlerin asıl maksadının, mürekkebin kâğıdın yüzeyine işlemesini engellemek, böylece yazının kâğıttan silinebilir olmasını sağlamak ve kâğıdın yüzeyini korumak olduğunu belirten Kara, elde edilen âherlenmiş ve mührelenmiş kâğıdın, yazı ve süsleme için hazır hale geldiğini ifade etti.
“Şirazesi Kaymak” Deyimi Cilt Sanatından Geliyor
Burak Kara, bu aşamadan sonrasını, “Evvelâ kâğıtlar hattata gider ve yazıları yazılır. Bir sonraki aşama olarak da müzehhibe gider, cetvelleri çekilir ve tezhibi yapılır. Bundan sonra kâğıtlar, mücellidin elindedir. Mücellit, Arapça cild kelimesinden türetilmiş olup, cilt sanatını icra eden kişi anlamına gelir. Mücellide gelen kâğıtlar katlanarak forma haline getirilir. Forma, kitabı oluşturan en küçük yapıdır. Formalar, katlanıp sıraya konduktan sonra sırt kısımlarından (katlanma yerlerinden) ibrişim ile dikilerek kitap haline getirilir. Kitap, sıkıştırılarak sırt kısmına tülbent veya deri malzeme yapıştırılır. Bu sayede formalar tamamıyla sabitlenmiş olur. Bir sonraki aşama şiraze kolonunun atılması ve şiraze örülmesidir. Kitabın sırt kısmı ile baş ve etek kısımlarının kesiştiği iki kenara ince birer deri parçası yapıştırılarak her formanın ortasından geçecek şekilde bir dikiş daha yapılır. Bu ince deri parçasını kapatacak şekilde renkli ibrişimler kullanılarak bir örgü örülür ki buna “şiraze” adı verilir. Şiraze, kitabın dikişini mükemmel şekilde sağlamlaştıran bir dikiştir. “Şirazesi kaymak” deyimi de buradan gelir. Bir kitabın şirazesi hasar gördüğü takdirde sayfaların düzeni bozulur” şeklinde ifade etti.

Klasik Osmanlı Cildinde Ayrılmaz İkili: Sertap ve Miklep
Şirazesi örülmüş olan kitabın, kapaklarının yapımına hazır hale geldiğini ifade eden Kara, klasik cilt sanatımızda kapakların, kitabın ölçüleriyle birebir ölçüde yapıldığına dikkat çekerek, kitapların sadece ön ve arka kapaktan oluşmadığını, arka kapağın ağız kısmından uzanarak kitabın dört bir kenarını saran sertap ve miklep parçalarının da bulunduğunu belirtti. Kara sözlerine, “Kitabı elimize alıp açtığımızda üstte gördüğümüz üçgen parçaya “miklep” denir. Miklep ve arka kapağı birleştiren çıta gibi parçaya ise “sertap” denir. Bu kapak yapısı, günümüz matbu Kur’anlarında da aynı şekilde muhafaza edilmiştir. Kapakların yapımında “murakka” adı verilen bir mukavva kullanılır. Kitabın ölçüleri alınıp bu mukavvaya aktarıldıktan sonra kapaklar kesilir. Eğer kapakların yapımında kabartmalı desenler kullanılacaksa, desenleri çıkarmak için kullanılacak kalıpların dış formları kapaklara çizilir. Bu formlar, ağzı şekillendirilmiş çiviler yardımıyla oyulur” şeklinde devam etti.

Kapakları Üç Boyutlu Motifler Süslüyor
Klasik Osmanlı cildinde ekseriyetle sahtiyan şekilde tabaklanmış keçi derisi kullanıldığına değinen Kara, derinin üzerinde herhangi bir işlem yapmaya imkân vermesi için bıçkı adı verilen bir alet yardımıyla tıraşlandıktan sonra derinin ıslatılıp tutkal sürülerek murakkaya yapıştırıldığını belirtti. Tutkal kurumadan desen verecek kalıpların murakkadaki oyulmuş yerlere oturtulduğunu belirten Kara, bu işlemin sonunda kalıptaki desenlerin deri üzerinde üç boyutlu şekilde yer ettiğini ifade ederek sonrasında derinin mukavvadan taşan parçalarının iç kısma yapıştırıldığını ekledi.
Kapak bezemesinde boya olarak en çok altın kullanıldığını belirten Kara, kapak içlerinin boş bırakılmadığını; zerefşanlı kâğıt, ebru veya üzerine desen çizilip oyulmuş deri ile kaplanarak iç kısımları da süslenip kitapla birleştirildiğini ve son olarak dış kısmına lâk adı verilen cilâ atılarak kitap ciltleme işleminin tamamlandığını ilave etti.

Tarihi Kitapların Restorasyonunda Japon Kâğıdı Kullanılıyor
Konservasyonun, tarihi eserlerin korunma ve onarımını içine alan faaliyetler bütünü olduğunu ifade eden Kara, restorasyonun ise bir tarihi esere yapılan aktif müdahale olduğunun ve bunu yapabilmek için elimizdeki eserin deformasyona uğramış olması gerektiğinin altını çizdi. Ancak eserin orijinalitesini bozacak herhangi bir müdahale söz konusu olamayacağını belirten Kara, buradaki amacın, eserin fizyolojik olarak eksik kısımlarının tamamlanması olduğunu ve sanatkârın elinden çıkmış yazı, tezhip, minyatür, resim gibi ürünlere herhangi bir tamamlama işlemi yapılmadığını ifade etti.
Kitap restorasyonu ile ilgili bilgiler de veren Kara, üzerinde onarım işlemi yapılacak kitap incelenerek durum tespiti yapıldığını ve kitabın durumu, tahribatı raporlanarak kitap üzerinde yapılacak işlemlerin belirlendiğini ifade etti. “Kitap nemli bir ortamda bulunmuş ise içerisinde mantar görülmesi çok muhtemeldir” ifadelerini kullanan Kara, mantar ve böceklerin kitaplara zarar veren faktörlerin en başında geldiğini belirtti. Durum tespitinin ardından ilk olarak kitabın ıslak ve kuru temizliğinin yapıldığını belirten Kara, formaların tek tek sökülerek temizliğinin yapıldığını ve ardından hasar görmüş sayfaların onarımının Japonların el yapımı kâğıtlarıyla gerçekleştirildiğini ifade etti. Onarımı tamamlanan kâğıtların, cilt restoratörünün elinde gerekli kontrollerden geçerek yeniden forma haline getirildiğini ifade eden Kara, kitabın yeniden dikiş ile bir araya getirilip şirazesinin örüldüğünü ve ardından yine aynı yöntemlerle temizlenip onarımı yapılmış olan cildin kitapla birleştirildiğini sözlerine ekledi.