AJANS ÜNİVERSİTE – Efe SÖNMEZ
Fotoğraf – Yusuf EREN
Radyo İletişim Radyo Günleri kapsamında Etkili İletişim ve İnsan İlişkileri üzerine konuşan Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak, etkinlik öncesinde temel iletişim problemlerine dair açıklamalarda bulundu
İstanbul Üniversitesi (İÜ) uygulama merkezi Radyo İletişim’in Radyo Günleri kapsamında düzenlediği “Etkili İletişim ve İnsan İlişkileri” adlı etkinliğe katılan Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak, bireylerin avukat, rektör ya da öğrenci gibi tanımlarla oluşturdukları kimliklerini insani değerlerinin dışına taşırdığına dikkati çekti. Kapışmak, mütevazılık, sevgi ve hoşgörü gibi insana özgü kavramların bu kimlik tanımlaması sonucu etkisini yitirdiğini ifade etti.
Bireylerin kendi kimliklerini oluşturduklarını ve bu kimliklerin insan ilişkilerinde sorun yarattığını belirten Kapışmak, “Biz aslında insani ilişkilerde iletişim kurmuyoruz. Yaptığımız şey, düşünüp inandığımız şeyi abartılı derecede savunmak Sosyal kimliklerimize çok fazla yatırım yaptığımız için insani ilişkilerde ciddi problemler yaşıyoruz” dedi ve ekledi:
“Etkili iletişim için tamamen kimliklerden sıyrılabilmek gerekiyor. Ben nasıl kendi düşünceme sahipsem ve onun peşinden koşuyorsam, senin de aynı şekilde kendi düşüncenin peşinde koştuğuna inanmam lazım. Burada da düşüncenin iki şekli çıkıyor. İnsan beyni kişisel ve kolektif olmak üzere iki taraflı düşünür. Kişisel düşünce kendisine ait olan, kendisini var eden, değer yargıları ve düşünceleri. Kolektif düşünce ise benim dışımda, sosyal yaşamda, okulda, sokakta dışarıda, mecliste ve iş yerinde başkalarının da olduğu ayırtına varmaktır.”
Türkiye’de kolektif düşünce becerisi yerine, aile ve eğitim sistem kaynaklı kişisel eğitim becerisi geliştiğini söyleyen Kapışmak, “İletişim tek taraflı bir şey olmadı, olmayacak da. Bu ülkenin gidişatına baktığın zaman sağlıklı iletişim biçimi halen yakalanamadı. Televizyonlardaki programlardan, siyasilerin konuşmalarına kadar bizim eksik olan tek tarafımız bence kolektif düşünceyi sağlıklı bir şekilde hayata geçiremememiz” ifadelerini kullandı.
“Empati Yapamama Çatışmaya Neden Oluyor”
Düşüncenin peşinden koşmak yerine, onun içeriğiyle daha fazla ilgilendiğimizi ifade eden Kapışmak, kimliklerin insani duyguların önüne geçmesini şu şekilde anlattı: “Aşağılık kompleksinin olduğu, hiçlik-eksiklik duygusunun yoğunlaştığı bir toplumda ya da ailenin içinde insanlar, eğer ki zihinsel becerilerini tanımlayamazlarsa, yapacakları en önemli şey, sahip oldukları para, sahip oldukları çevre ya da statüleriyle ödüllenmeye başlıyorlar. Bu insanların yapacakları tek şey, sahip oldukları bilgi birikimi değil, sahip oldukları bu statülerle kendilerini tanımlamak. Biz Türkler biraz böyleyiz aslında. Dayımızla, amcamızla, sahip olduğumuz şirketle konumla, birinin akrabası olmakla, güzel bir kadınla evlenmekle ya da zengin bir adamla birlikte olmakla övünüyoruz.”
“Benim gibi düşünmelisin” söyleminin narsizmin bir uzantısı olduğunu vurgulayan Kapışmak, insanların karşısındaki kişiye farklı düşündüğü için “düşmanlık besleyebileceğini” ifade etti. Kapışmak, neyi savunduğumuzun değil nasıl savunduğumuzun önemli olduğunu aktararak, bunun kişinin sosyal yaşamındaki problemlerini ya da başarılarını etkilediğini savundu.
“Süreci Değil Sonucu Önemsiyoruz”
“Kavga ederek, üstünü başını yırtarak, bıçaklayarak, öldürerek, küfrederek düşünceyi savunuyorsak nerede burada iletişim?” diye soran Kapışmak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kim olduğunuzun önemi yok, nasıl yaşadığınızın önemi daha çok bence. İnsanlar, amaca ulaşmak için süreci es geçiyorlar. O yüzden daha çok sonuç odaklı oluyorlar. Sonuç odaklı olmanın da ruh biliminde karşılığı hırstır. Ama süreç odaklı olan insan daha azimlidir. Azimli olan insan süreci sever. Kırmadan sonuca ulaşır. Hırsı olan da sonuca ulaşır. Ama arkaya baktığı zaman herkesi kırmıştır. İkisi de sonuca gitmiştir. Biri kırarak biri de algılayarak, empati kurarak sonuca gider.”
Türkiye’de, iletişimsizlikten kaynaklanan çatışma ortamını değerlendiren Kapışmak, bu ortamın bir anda çıkmadığını, tarihsel bir sürece dayandığını ifade etti. En büyük tehlikenin insanların inandıkları ya da savundukları görüşlerini slogan haline gelmesi olduğuna vurgu yapan Kapışmak, “Bugün sokağa çıkan yada hakkımı arayacağım diye yakan yıkan insanların neye hizmet ettiği halen belli değil. Türklerde şöyle bir şey var. Futboldaki holiganizm gibi aslında, stada gidip beğendiğin takım hakkında bir şey yapıyorsun ama adam karısıyla olan problemini de orada kusuyor. Başarısızlığını da orada kusuyor. Bu ülkede, siyaset-ideoloji adı altında iletişim kuramamamızın sebebi savunduğumuz şeyin farkında olamayışımız. Tüm öfkesinin, geçmişini başarısızlığını aldatılmışlıklarını da orada kusuyor. Orada kişi bilinç bir şekilde ayırtına varabilmeli” ifadelerini kullandı.
Savunulan görüşlerin Twitter’daki gibi sloganik bir şekilde 140 karakterle anlatıldığını belirten Kapışmak, sloganlaşmadan sonra gelen evrenin, düşünceyi tiye alma, daha sonra da değersizleştirme olduğunu hatırlattı.