AJANS ÜNİVERSİTE-Bengü YILGÜR-Bülent Rauf ALTUNAY
Havaların ısınmasıyla artan bunalma hissi, İstanbulluları adaların sakin temposuna, keşfedilmeye değer doğal güzelliklerine ve keyifli bir bisiklet turuna çağırıyor. İstanbul Prens Adalarının en yeşili olarak bilinen Heybeliada, aynı zamanda Büyükada’dan sonra yaz kış nüfusu en kalabalık ve gidiş gelişin en yoğun olduğu ikinci ada olma özelliğinde. İstanbul’un Anadolu Yakası tarafında bulunan adaların turistik açıdan en sakin ve zengin değerlere sahip olan Heybeliada’yı İletim için gözlemledik.
Bu İskele Bir Başka
Kabataş vapur iskelesinden başlayan yolculuk yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Heybeliada’ya yaklaştığınızda iskelenin sol tarafında yer alan Deniz Lisesi Komutanlığı sebebiyle deyim yerindeyse adeta Deniz Kuvvetleri tarafından karşılanıyorsunuz. İskeleye inildiğinde solda Komutanlık, sağda Heybeliada’nın deniz mahsulleriyle ün yapmış enfes lezzetler sunan restoranları ve alabildiğine uzanan caddeler sokaklar… Restoranların olduğu taraftan ilerleyip çarşı içine ulaştığınızda aldığınız at kokusu faytonların habercisi. Çarşı içerisinde bulunan bisikletçilerden bisiklet kiralayıp adanın zirvelerine çıkmak, sakin ve yemyeşil ormanların kokusunu duymak olmazsa olmazlardan.
Kuralsız ve Plansız Daha Güzel
Genellikle turistik gezilerin belli bir plan çerçevesinde harita yönlendirmesi ile yapıldığı bilinir ki bu çoğu insanın tercih ettiği yöntemdir. Planlı bir şekilde yapılan geziler farklılık yaratmaz, gidilmeyen yerlere götürmez, çıkılmayan tepelere çıkartmaz ve denenmeyen yemekleri tattırmaz. Adada bisiklet kiralandıktan sonra yapılması gereken en keyifli şey, mümkün mertebe zirveye doğru yol almak ve yol ayrımlarında diğer insanların aksine zıt yollara sapmak… Adanın güney batısında bulunan Terk-i Dünya Manastırı 1868’den beri ayakta duruyor. Yamacın sınırında bulunan manastırın eşsiz manzarası ise tarif edilemez. Kesinlikle gidip görülmeli. Kilise görevlisinden aldığımız bilgilere göre yılda yaklaşık yüz bin ziyaretçi alan kilise birbiriyle iç içe iki binadan oluşuyor. Pazar ayinlerinin yapıldığı içyapı asıl tarihi yapı iken onun dışında sonradan yapılan bina, müze hizmeti sunuyor.
Bıkmadan Usanmadan
Kendinizi yolların akışına bırakıp bisikletle gezerken rampa çıkmaya başladığınızda yorulmanız, soluk soluğa kalmanız kaçınılmaz oluyor. Normal şartlarda geri dönmeyi düşünebileceğiniz bu durumda, adanın keşfedilmeyi bekleyen gizemli güzellikleri sizi bisikletten inerek yürümeye teşvik ediyor. Adanın güneyinde bulunan koyun batı tarafında Terk-i Dünya Manastırı, doğu tarafında ise Heybeliada Sanatoryumu yer alıyor. Kiliseden çıkıp adanın merkezine doğru yol aldığınızda Sanatoryumun önünden geçiyorsunuz ancak kullanıma kapalı olduğu için gidip gezmek gibi bir imkan yok. Heybeliada’nın en güzel yanlarından biri de fotoğraf tutkunlarına eşi benzeri bulunamayacak kadar güzel manzaralar sunan yamaçları. O kadar çok ve renk uyumuna sahip yamaçları var ki bir anda kendinizi profesyonel fotoğrafçı gibi hissederek anı ölümsüzleştirmek istiyorsunuz.
Adada Deniz Yemeği Bir Tutku
Gezimizin son safhasında yemek için indiğimiz ada merkezinde, kıyıya yakın alana boydan boya dizilmiş deniz restoranları var. O kadar fazla ki aralarından ev yemeği yapan ya da klasik bir lokanta bulma ihtimali çok zayıf. Zaten gözlemleyebildiğimiz kadarıyla bunu arayan da yok. İnsanlar adanın keyfini tam manasıyla çıkarabilmek için kendilerini civardaki sularda tutulan Karideslere kaptırmış vaziyette gün ışığının batımını izleyerek anın şaheserliğinde yok olma derdinde.
Heybeliada’ya yolunuz düşerse gezmeden dönmemeniz gereken yerler:
1.) Büyük Rum Kilisesi Aya Nikola
2.)Heybeliada Sanatoryumu(sadece dışarıdan)
3.)Terk-i Dünya Manastırı
4.) İsmet İnönü Köşkü
5.) Heybeliada Çam Limanı