“Doğal Dengeyi Koruyalım Yeter”

AJANS ÜNİVERSİTE-Bülent Rauf Altunay

Kış mevsiminde gerçekleşen yağışlar yeterli olduğu için bu yıl Türkiye’de ciddi bir kuraklık beklenmediğine değinen Prof. Dr. Kamil Şengönül, küresel iklim değişikliğinden dolayı yaz aylarında on günlük ekstrem sıcaklıklar olabileceğini belirtti ve ekledi: “Bu aylarda gerçekleşen don olayları tarımsal üretimi vuruyor. Ağaçların çiçek açtığı ve tarımsal mahsulün gelişme döneminde olması ciddi ekonomik kayıplar veriyor.”

DSC_0001

“Kısa Süreli Su Sıkıntıları ve Sıcaklıklar Kuraklık Değildir”

Yağışların az olduğu ve su sıkıntısının ortaya çıktığı dönemlerde medyada kuraklıkla ilgili söylemlerin doğru olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Şengönül, kuraklığın daha uzun süreli bir olgu olduğunu ve etkilerinin yıllarca sürdüğünü bunun da doğal bitki örtüsünü değiştireceğini aktardı. Prof. Dr. Şengönül şöyle konuştu: “İstanbul’da sık sık görülmeye başlayan sel ve taşkın olaylarının tek sebebini küresel iklim değişikliği ile açıklamak doğru bir yaklaşım değildir.İstanbul’un havzalardaki dere yataklarının çoğu yapılaşmaya açıldı ve bu durumda yağış suları yere düştüğü zaman akacak toprak bulamıyor. Hemen hemen tamamı yüzeysel akışa geçen yağmur suları sellere sebep oluyor.” Önemli bir çevre sorunu olan Asit yağışlarının ise, eskisi kadar gündemde olmadığını söyleyen Prof. Dr. Şengönül, bu duruma hava kirliliğinin neden olduğunu ve yağan asitli yağmurların sürekli çevreye, araç gereçlere ve eşyalarımıza zarar verdiği için ekonomik kayıpların büyük şehirlerde arttığına ve sağlık sorunlarının yaşandığına değindi.

“İnsanlar Doğal Dengeyi Tahrip Etmemeli”

Bozulan doğal ekosistemleri toparlayabilecek tek etmenin doğal bitki örtüsü olduğunu ve bunun korunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Şengönül, doğal bitki örtüsünün kuraklığa karşıda insanlığın elindeki en büyük silah olduğunu aktardı.  “Doğal ekosistemi korumak için yenilenebilir enerji kaynakları kullanmalıyız. İnsanın bencilliği, yani bütün dünyayı kendisinin kabul edip diğer canlıları hiçe sayması doğal dengeyi bozuyor. Bu durum tersine çevrilmeli” diye konuşan Prof. Dr. Şengönül, konferanslarda toplanan bütün çevre örgütlerinin uzlaştığı tek noktanın doğal ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği korumakve dünyayı tahrip etmemek olduğuna dikkat çekti.

DSC_00781

“İnsan Yoğunluğu Arttıkça Dünyaya Verilen Tahribat Belirginleşiyor”

New York ve Londra dahil nüfusu 10 milyonu geçmiş bütün kentlerin temiz su sıkıntısı yaşadığına değinen Prof. Dr. Şengönül, gelecekte büyük kentlerin su sıkıntısına ek olarak katı atıkların ortadan kaldırılması konusunda ciddi zorluklar yaşanacağını ifade etti. Tüm bunların yaşam kalitemizi olumsuz etkilediğini dile getiren Prof. Dr. Şengönül “Özellikle İstanbul ve benzeri kentlerde çim alanları yapılması doğru değil. Çim çok fazla suya ihtiyaç duyan bir bitki türü. Gelecekte artacak su kıtlığını hesaba katarak şimdiden yeşil dokunun korunması üzerine yoğunlaşmalıyız. Büyük şehirlerde su biriktirici ya da az su tüketen peyzaj düzenlemeleri yapılmalı” diye konuştu.

Çok yüksek katlı yapılaşmanın insan doğasına aykırı olduğunu belirten Prof. Dr. Şengönül, insanların artık toprağa basamadığını ve sürekli şehir hayatında evden işe işten eve giden zor bir yaşama maruz kaldığına vurgu yaptı.

Dünya ve Avrupa 150 yıllık sıcaklık artışı

Orman Rezervinde Artış Var

Toplumumuzun kültür seviyesinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Şengönül, eskiye kıyasla nüfusun büyük bölümünün kentlerde yaşadığını ve bu gelişmenin Anadolu’da orman rezervini koruduğunu belirtti. Prof. Dr. Şengönül’ün ifadelerine göre, kırsalda yaşayan ve ormanları kendi ihtiyacı için kullanan insanlardoğal bitki örtüsü üzerinde olumsuz etkiler yaratıyordu.Ancak insanların kentlere gelmesiyle, örneğin ısınma ihtiyacında odun yerine doğal gazın kullanılması arttı ve bu durum ormanların kendini korumasına olanak tanıdı.

Ağaçlandırma çalışmalarının aşırı maliyetli ve meşakkatli çalışmalara ihtiyaç duyduğunu söyleyen Prof. Dr. Şengönül sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim geleneklerimizde bozkır kültürü var. Anadolu’nun büyük kısmı yüzlerce yıldır seyrek bitki örtüsüne sahip ve insanlarımız genellikle az suya ihtiyaç duyan kuru tarım yapıyor. Atatürk, Atatürk Orman Çiftliği’ni yapmaya karar verdiğinde etrafındaki insanların buna sıcak bakmamasının sebebi bozkır gelenekleridir. Atatürk’ün yaptığı doğal dengeyi korumak ve onun verdiği imkanlarla ilerlemek oldu.” Prof. Dr. Şengönül’e göre Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde 1937 yılında çıkarılan ilk orman kanunu, ülkemizdeki orman varlığının bu günlere ulaşmasını sağlayan en önemli adımdır.

IMG_1384

“Su Arıtmak Aşırı Maliyetli”

“Mevcut suyu kirletip deniz suyunu arıtarak ihtiyacı karşılamaya çalışmak hiç mantıklı değil” diye konuşan Prof. Dr. Şengönül, arıtmanın yüksek maliyetli ve yalnızca kıyı şehirlerinde mümkün olduğu için sürdürülebilir bir çözüm olmadığını belirterek “Arıtma için kullanılacak enerji dünyayı kirletecek. Biz mümkün mertebe elimizdekinin kıymetini bilelim suyumuzu koruyalım” dedi.

Türkiye’nin tarımda kendine yetemeyen bir ülke haline gelmekte olduğunu belirten Prof. Dr. Şengönül, ülkemizin üçte birini kaplayan mera alanlarının ıslahıyla bu sorunun çözüleceğine değinerek sözlerine şöyle devam etti: “Erozyonu önlemek konusunda meralarımızın ıslahı çok önem taşımaktadır. Mesela bunun için ağaçlandırma yöntemi de tercih edilebilir fakat bu 30-40 yılı aşkın bir süre alır. Mera ıslahı 5 yılda hallolur ve bu ülkenin sosyo-ekonomik gelişmesine de olumlu yansır.”

Ulusal ve uluslararası araştırma kurumlarının özellikle Akdeniz havzası ile alakalı yaptıkları tespitlere göre; bu bölgede yer alan ülkemizde de Küresel ısınmanın olumsuz sonuçları beklenmektedir.

Sonuç olarak Prof. Dr. Şengönül, “Hava kirliliği, su sıkıntısı ve benzeri sorunları aşmak için planlı kentleşmeliyiz. İstanbul merkezli yapılaşma derhal son bulmalı ve doğal dengeye inanıp, doğal dengeyi korumalıyız. Zaten biz bunu yaparsak dünya yaşanılabilir bir yer olur” diyerek modern kentleşme uyarısında bulundu.