AJANS ÜNİVERSİTE-Bülent Rauf ALTUNAY
Dünyada ABD, Brezilya ve Avustralya gibi ülkelerin yüksek verimli ırklarla ciddi seviyede et üretimi yaptığını belirten Prof. Dr. Yılmaz bu ülkelerin genç ve potansiyel tüketici nüfusundan dolayı Türkiye’yi pazar hedefi olarak seçmiş durumda olduğunu söyledi. Bu nedenle rekabet gücünü kaybeden yerli üreticilerin işletmelerini kapatma tehlikesi ile yüz yüze kaldıklarını aktardı. Yurtiçi arzın azalması ile orta ve uzun vadede et fiyatlarının artmaya devam edeceğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini enerji maliyetlerinin yüksek olması ve işletmeleri zor duruma sokması durumunun ortaya çıktığını belirterek sürdürdü. Hayvancılık işletmelerinde yüzde 70 civarında gider kalemini oluşturan birçok yemin yurt dışından ithal edilmesi sebebiyle hayvansal ürünlerin maliyetinin de sürekli arttığını vurgulayan Prof. Yılmaz, “Yem ürünlerine uygulanan taban fiyat ve hayvansal ürünlere uygulanan tavan fiyat uygulaması et üreticisini kapana kıstırıyor. Bu sorunun çözümü için acilen tavan fiyat uygulaması sonlandırılmalı aksi takdirde maliyetlerini karşılayamayan birçok işletme faaliyetlerine son verecek” diye konuştu.
Süt Cephesinde Devletin Bazı Gayretleri Var
Hayvancılığın iklim ve diğer coğrafi olumsuzluklardan dolayı kırılgan bir sektör olduğunu belirten Prof. Yılmaz, üreticinin arkasında bir devlet desteği görmek istediğini ifade etti.
Bu anlamda Prof. Yılmaz’ın dikkat çektiği nokta 2007-2008 yıllarında arkasında devlet desteğini bulmayan süt üreticisinin sanayicilere karşı zayıf düşüp ürettiği sütü ucuza satmak zorunda kalması oldu. Sütten gelir elde etme umudunu kaybeden üretici hızlı bir şekilde hayvanlarını elinden çıkardığını vurgulayan Prof. Yılmaz, yaklaşık 1 milyon civarında hayvanın kasaplara gittiğini ifade etti.
Türkiye de et üretiminin büyük oranının erkek danalardan karşılandığını söyleyen Prof. Yılmaz, kısa sürede bu kadar çok hayvanın kesilmesinin Türkiye’yi ihtiyacı olan et danalarından mahrum bıraktığını belirtti. Prof. Yılmaz bu konuda sözlerini şöyle sürdürdü “Et ihtiyacını karşılamak için orantısız bir şekilde serbest bırakılan ithalat yerli üreticiyi iyice mağdur etti. Üstelik ithal yollarla gelen bu hayvanlar hiçbir zaman fiyatları düşürmedi. Çünkü bu hayvanlar ithalat lobilerinin kontrolünde, piyasa şartlarına göre eşit fiyatla sunuluyor ve bu lobilerin yöneticileri akıl almayacak paralar kazanıyor. Daha sonra devlet yerli üretimi yeniden canlandırmak için faizsiz krediler vermeye başladı ama bu kredilerle yurtdışından damızlık hayvan ithal edildi”.
Bu kredilerin verilmesinin doğru bir karar olduğunu belirten Prof. Yılmaz, kredi alabilmek için ipotek göstermenin gerektiğini ancak hayvancılıkla uğraşan köylünün böyle bir imkanı olmadığını söyledi. Prof. Yılmaz’ın ifadelerine göre kredileri hayvancılık bilgisi zayıf işletmeciler aldı ve onlarda gerekli performansı sağlayamadı.
Kredi alan bu girişimcilerin arazisinin olmadığına değinen Prof. Yılmaz, o dönemde ciddi seviyede yem ve saman ihtiyacının arttığını ve bu ihtiyacı karşılamak için cumhuriyet tarihimizde ilk defa 2012 de saman ithal ettiğimizi söyledi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen devletin destekleriyle hayvan sayısı bir nebze olsun arttığını belirten Prof. Yılmaz, bahar ayları geldiğinde artan süt arzının fiyatların düşmesine ve üreticinin mağdur olup sanayiciye boyun bükmesine sebep olduğunu ama devletin son yıllarda uyguladığı okul sütü projesi ile üreticinin malını değerlenmesine katkı sağladığını ifade etti.
Kooperatifleşme ve İthal Etin Önünün Kesilmesi Türkiye de Hayvancılığı Geliştirir
Türkiye de hayvansal üretim yapan kırsal kesim vatandaşlarının tüketiciyle doğrudan buluşabilmesi için güçlü bir kooperatif ağının kurulması gerektiğini söyleyen Prof. Yılmaz bu gelişmenin sağlandığı takdirde aracılarda kaybolan paranın fiyatlara indirim olarak yansıyacağını ifade etti. Prof. Yılmaz’a göre tavan fiyat uygulamasının iptali halinde kar elde edilebilir bir sektöre dönüşecek hayvancılıkta yeni yatırımlarla artacak üretim talebi karşılayacağı için fiyatlar düşecek.
Prof. Yılmaz’ın ifadelerine göre devlet son ürüne, örneğin süte destek vermeli. Doğrudan hayvana verilen destek paraları başka amaçlar için kullanılabiliyor ama üretilen süte verilecek destek sürekli üretimi özendirecek ve döngü büyüyerek devam edecek.
Duygusal Düşünmekten Vazgeçip Kültür Irklarına Yönelmeliyiz
Boz ırk, yerli kara gibi sığır ırklarımızın bizim için değerli olduğunu ancak verimlilik açısından kültür ırklarıyla yarışamayacağına vurgu yapan Prof. Yılmaz, “Ülkemizde sığır varlığı içinde yüzde 35 oranında kültür ırkı bulunuyor ve bununda geliştirildiğinde kısa sürede olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyorum” dedi. Prof. Yılmaz’ın belirttiğine göre 12 yerli kara ancak bir holştayn verimliliğine ulaşabiliyor.
Kültür ırklarının yerli ırka kıyasla daha pazarlanabilir ve geliştirilebilir olduğu gerçeğini ifade eden Prof. Yılmaz, bir ırkı geliştirmenin 200 yıl kadar bir süreye ihtiyaç olduğunu belirtti. Prof. Yılmaz “Holştayn ırkı 200 sene sonra daha da gelişecek ve yerli ırkımız o zamana kadar gene onun gerisinde kalacak bunun için kültür ırklarına yoğunlaşmalıyız” diye konuştu. Prof. Yılmaz, Türkiye’deki kültür ırklarına ek olarak yurt dışından etçil hayvanların spermalarının getirilerek Doğu Anadolu da yeni ırkların ıslah edilebileceğini de söyledi.
Manda Çok Değerli Bir Hayvanımız Ama Verimi Düşük
Prof. Yılmaz’ın ifadelerine göre Türkiye de 1980 yılında 1 milyonun üzerinde olan manda sayısı 2010’a gelindiğinde 85 bin adede kadar geriledi. Prof. Yılmaz, bunun sebebini ise şöyle açıkladı “Mandanın süt verimi düşük ama değerli olması sebebiyle dar bir kitleye hitap ediyor. Kooperatifleşmeden pazara taşımak zor, özellikle 1980’den sonra gelen serbest piyasa ekonomisiyle devletin desteklerini çekmesi yerli üreticiyi mahrum etti”.
Ancak Prof. Yılmaz’ın ifadelerine göre son yıllarda devletin finansal desteğiyle manda sayısında 130 binin üzerine doğru bir yükseliş var. Prof. Yılmaz, Türkiye de mandacılığın İstanbul da ciddi seviyede yapılmasını pastanelerin süt talebine bağlıyor ve Türkiye de manda etinin sert olduğuyla alakalı yanlış düşüncelerinde üretim ömrünün uzun olmasından kaynaklandığını belirtiyor. Prof. Yılmaz, son olarak şunları aktardı; “ Türkiye de 1980’de başlayan tarıma rağmen sanayileşme mantığının yanlış. O dönemde yapılan hatalar bugün hala tarım ve hayvancılıkta sıçrama yapmamıza engel teşkil ediyor”.