AJANS ÜNİVERSİTE- Elif Nur BİLGİÇ
Röportaj yapacak müzisyen bulmak niyetiyle Taksim Meydanı’nda çıktığımız uzunca yürüyüşün ardından, “Amelie” filminden tanıdık bir müziğin tınısı doldurdu kulaklarımızı. Seslerin izini sürdük. Tarihin ve modernizmin zıtlığı içinde ruhu okşayan tatlı sesler, İÜ Hukuk Fakültesi’nden Reşad Çiçek, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Yavuz Selim Bektaş ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Berk Artış’tan oluşan bir çello grubuna götürdü bizi. Tesadüf eseri bir araya gelerek çello grubunu kuran üç kafadara sorularımızı yönelttik.
Sokakların müzisyenlerce doldurulması sizi nasıl etkiliyor?
Reşad: Sokakta kaliteli müzisyenlerle karşılaştığımız zaman, karşılarına geçip dinliyoruz ve gerçekten çok keyif alıyoruz. Fakat ne yazık ki müzik yapmaktan ziyade salt para kazanmak için müzik yeteneği olmayan insanlar dolduruyor sokakları. Öyle ki hem gürültü oluyor hem de asıl sokak müzisyenleri kendilerine yer bulamıyorlar.
Belediyelerin, bu karmaşayı önlemek için bazen kısıtlamalar getirmelerinin sokak müziğine etkisi nedir?
Yavuz: Müzisyenlerin belli saatlerde belli yerleri vardır. Onlar tanırlar birbirlerini. Örneğin bir yerde dört saat çalarsın, oradan kalkarsın. Yerini bekleyen diğer müzisyen devam ettirir oradaki müziği. Bir gün yer beklerken tanımadığımız biri geldi, enstrümanını kurmaya başladı. Yeri bizim beklediğimizi söyledik ama oradan kalkmamakta ısrar etti. Gittik zabıtalara ihbar ettik. Zabıtalar onu oradan kaldırdılar. Oraya biz yerleştik.
Sokakların kalabalıklaşması, sokak müziğinin ruhunu hâlâ koruduğunun mu yoksa tam tersi, bir şeylerin anlamını yitirdiğinin mi göstergesi?
Yavuz: İki tür müzisyen var. Birinciler, vicdana oynayan müzisyenler. Kaliteli müzik yapmak gibi bir dertleri yok; para kazansınlar yeter. İkinciler ise iyi müzik yapan, ortaya bir şeyler çıkarabilen müzisyenler. Vicdana oynama gereği duymadan iyi kazanırlar. Müzisyenlerin bir kısmı sokak müziğinin ruhunu yaşatıyor hâlâ; ama büyük bir kısmında böyle bir durum söz konusu değil.
Toplum yaptığınız müziği nasıl algılıyor peki? Müziğiniz size, “Yaptığımız müzik insanlara ulaşıyor.” dedirtiyor mu?
Berk: Toplum, genelde popüler müzikleri seviyor. Çaldığımız parçaları seçerken ortada durmaya çalışıyoruz. Hem insanların seveceği hem bizim kulak zevkimize hitap eden parçaları seçiyoruz. Amelie, Apocalyptica’dan “Bittersweet” Metallica’dan “Unforgiven” parçaları ilgi çekiyor. Hareketli parçaları seviyor insanlar.
Sokakta çalarken karşılaştığınız ilginç durumlar oluyor mu?
Reşad: Bir kadın için evlenme teklifi yaptık. Kız istemişler, kız tarafı vermemiş. Bizi kameraya çektiler. Biz de önce Amelie çaldık, ardından kızı istedik erkek tarafı adına.
İstanbul dışında da çaldınız mı?
Berk: Bodrum’da çaldık. Gördüğümüz ilgi, Bodrum’da da yerden yere fark ediyordu. Merkezde çaldığımızda insanlar geçerken bakıyordu sadece. Zabıtalar da sorun çıkarıyordu zaman zaman. Çok fazla ilgi göremedik merkezde.
Yavuz: İstanbul’un canlı atmosferi sokak müziği için daha elverişli. Ne İstanbul’da kazandığımız kazanabiliyorduk Bodrum’da ne de İstanbul’da gördüğümüz ilgiyi görebiliyorduk.
Son sorumuz: Sokaklar dışında, başka yerlerde de müzik çalıyor musunuz?
Yavuz: İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) bünyesinde iki orkestrada çalıyoruz üçümüz de. Bunlardan biri bilgisayar oyunlarını yorumlayan bir orkestra, diğeri ise Tema Müzikleri Orkestrası. Orkestra şefimiz bir hikâye yazıyor. Fantastik bir kurgu üzerine besteler yapıyor. Biz de onları çalıyoruz.