Bir Gazete Kupürü Kocaman Bir Yaşamı Değiştirebilir

AJANS ÜNİVERSİTE- Halil SAÇ

Ressam Cafer Tabak 1956 yılında, su ve elektrik şebekesinin bulunmadığı, bugün bile yolları toprak olan Kahramanmaraş ilinin Afşin ilçesine bağlı Örenli köyünde dünyaya gelir. Resim ve çizim sevdası çocukluk yıllarında başlar. Babasının ölümüyle okula devam edemez ve evine ekmek götürebilmek için yıllarca envaiçeşit işte çalışır öte yandan ise kendince resim çizmeye devam eder. Çocukluk yıllarında daha çok çobanlık ve tarım işçiliği yapar. Sonraları seyyar satıcılık, tabelacılık ve boyacılık, para karşılığı sokakta portre çizmek gibi işlerle yaşamını idame ettirir ama aklı da gönlü de hep resimdedir. “Bitti! Artık sanatçı olamayacağım” dediği bir zamanda ufacık bir tesadüf Cafer Tabak’ın yaşamını tümüyle değiştiren ateşin kıvılcımı olur.

“İnsanlığa Katkıda Bulunanlar Sonsuza Dek Yaşar”

IMG_0006 (2)

Her ebeveyn çocuğunun ilk öğretmenidir. Öyle ki, üryan geldiğimiz bu kötülükler dünyasında bize bilginin ve tecrübenin zırhını ilk giydirenler hep onlardır. Bazen ise açıldığımız fırtınalar okyanusunda birer pusulalı haritadırlar ve ne vakit ufuk çizgisini kaybetsek gökyüzünde, bize menzili gösterirler. Ressam Tabak’ın da babası onun pusulalı haritası olmuş ve yaşamı boyunca sapmadığı bir rota göstermişti. Kendisi babasından ve verdiği dersten şöyle bahsediyor: ‘Yaşamımda erken kaybettiğim ve beraber geçirdiğimiz süre zarfında çok şey öğrendiğim babam çok becerikli ve güler yüzlü bir insandı. Köyde marangozluk yapardı. Ben ilkokul 4. sınıfa gittiğim sıralar, bir gün okuldan geldikten sonra bana bir soru sordu ve tüm yaşamım bu sorunun cevabı üzerine şekillendi” Babasının Cafer Tabak’a yönettiği soru, kendileri öldüğü halde adı yaşayan insanların öteki insanlardan ne farka sahip oldukları üzerineydi. Tabak, bu soruya küçük yaşta muhatap olmasına karşın konuyu tartışmaktan büyük keyif almış: “ Babamla bu soru üzerinde saatlerce tartıştık. Sonunda, bir insan bir amaç belirler ve bu amaç doğrultusunda insanlığa katkıda bulunursa adı sonsuza dek yaşar kararına vardık.”

“Bu Benim İcadım Derdim”

1984

Her çocuk zamanının büyük bir bölümünü ayırıp ilgi gösterdiği alanda yeni bir şeyler fark eder veya öğrenir ve bunu kendi keşfetmiş yahut icat etmiş gibi sahiplenir. Cafer Tabak da çocukken ders kitaplarındaki resim ve haritaları defterine geçirmeyi kendine hobi edinir. Bunu yaparken öne büyük bir kare çizer sonra çizdiği kareyi küçük karelere ayırır ve bunu kendi icadı olarak görürmüş. Kendisi bundan şöyle söz ediyor “Çocukken resme yeteneğimin olduğunu bilmiyordum. Ders kitaplarındaki resimleri ve haritaları defterlerime çizerdim. Bunu yaparken deftere önce bir kare çizerdim, resmin boyutunu orantılı bir şekilde büyütür veya küçültürdüm. Ardından büyük kareni içine küçük kareler çizer ve bu yöntemi ben keşfettim sanırdım ve bu benim icadım derdim daha sonra öğrendim ki bu teknik Rönesans’tan bu yana uygulanan kareleme tekniğiymiş.”

“Ölüm Benden Sadece Babamı Değil Okuma Şansımı da Aldı”

C. Tabak ve Hatice Tabak (anne)

Yaşanabilecek olumsuzlukların dahil edilmediği hayaller kurarsınız ve sıkı sıkıya bağlanırsınız onlara. Oysa hayaller ve hayat, dizili domino taşları gibidir. Bir taş eksilir veya sarsılıp düşer ise tümü viran olabilir. Dizmeye istediğiniz kadar yeniden başlayın eğer zemin yeksan değil ise tüm çabalarınız boşunadır. Ressam Tabak ortaokuldan mezun olduktan hemen sonra, çok değil üç gün ertesinde, yaşamının belki de en acı gününü yaşar. Dokuz ferde sahip ailenin büyüğü, babaları, bir trafik kazası sonucu vefat eder. En büyük erkek çocuk olan Cafer Tabak için bu yeni bir sorumluluktur, ailenin geçim yükünü omuzlaması gerekir. Tabak o günleri şöyle dile getiriyor: ‘ İlkokul ve ortaokulda çok iyi bir öğrenci değildim, çok kötü de değildim. Konularına meraklı olduğum derslerde büyük başarılar elde ediyordum. Ortaokulu da bu şekilde bitirmiştim ancak sevincim yarıda kaldı. Mezun olduktan 3 gün sonra babamı kaybettim ve en büyük erkek çocuk olduğum için otomatik olarak aileye ekmek getirmek benim görevim haline geldi. Ablam evliydi ve benden küçük olan 5 kardeşime bakmam gerekiyordu. Ölüm benden sadece babamı değil, okuma şansını da almıştı.’

“Bir Kupür Tüm Yaşamımı Değiştirdi”

IMG_0010

Uzun yıllar ailesinin geçimi için çalışan ve o sırada kendisine yeni bir aile kuran Tabak, artık gerçek bir ressam olma umudunu yitirdiğini ve tüm kaygısının ailesi olduğunu ama kendince resim çizmekten de vazgeçmediğini hatta 1984’te Ressam Sefa Arı ile beraber Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde ilk sergisini açtığını belirtip, alışılagelmiş bir iş çıkışı yolda yürürken bulduğu gazete kupürünün hayatını nasıl değiştirdiğinden şu şekilde bahsediyor: “Afşin-Elbistan Termik Santrali’nde tabelacı-boyacılık yaptığım zamanlar sanatçı olma ümidimi yitirmiş ve çocuklarımı sanatçı yapma hayalleri kuran biriydim. Yani ‘ben olamadım bari onlar onsun’ diyordum. Bir gün işten çıktıktan sonra yolda yürürken yıpranmış, başlığı belli olmayan ancak geri kalan kısmı okunabilir bir gazete kupürü buldum. O kupür yaşamımın dönüm noktası oldu. Kupürde, Mehmet Akif (Ersoy)’un çocuklarından bahsediliyor ve Akif’in çocuklarının babalarının istediği yerlere gelemediğinden bahsediyordu. İşte o an ‘bu işi ben yapmalıyım, resme sıkı sıkıya bağlanmalı ve iyi bir sanatçı olmalıyım’ dedim. Bunun yolu ise büyük bir şehre gitmek ve iyi bir resim eğitimi almaktı. İstanbul’a gitmeyi çok istiyordum ama o dönem koşullar buna el vermiyordu uzun uğraşlar sonrası Ankara’da yaşayan birkaç ressamla iletişim kurmuştum ve Ankara yolu açılmıştı bana. Keşke İstanbul’a gelebilseydim, bu hala içimde bir sızıdır.”

“Mahallenin Delisi Ressam Oldu”

1988

1985 yılında eşi ve çocuklarıyla beraber Ankara’ya taşınan ve fotokopi işinde çalışmaya başlayan Tabak, bu işten çok fazla para kazandığını ve iş dışında kalan zamanında resim dersleri aldığını belirtiyor. 1987-1989 yılları arasında İsmail Altıok, Vural Yurdakul ve Kayahan Keskinok gibi usta sanatçılarla çalışan Tabak, artık akademik eğitim almadan bu işi profesyonelce yapamayacağını anlar ve 1989’da dışardan liseye kaydolur. Bir yılda dışardan liseyi bitiren sanatçı üniversite sınavına girer ve Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne 1990 yılında yerleşir. Üniversiteyi düzgün bir şekilde okumak için çeşitli fedakarlıklar yapan Tabak, üniversite serüvenini “ Üniversiteye başladığım yıl 34 yaşındaydım, evli ve babaydım, fotokopicideki işime de devam ediyordum. Bir süre sonra okul ve işin bir arada gitmeyeceğini anladım ve işi bıraktım. Bu yüzden oturduğum mahalledeki insanlar ‘herkes fakülteye iş sahibi olmak için gidiyor sen olan işini de bırakıyorsun, deli misin?’ demeye başladılar. Hatta iş o kadar ciddiye bindi ki mahallede beni gördüklerinde ‘deli geliyor, deli gidiyor’ şeklinde kırıcı sözler sarf ediyorlardı” sözleriyle anlatıyor.

“Sandalye Üstünde Uyuyarak Üniversiteyi Bitirdim”

IMG_0003 (4)

Ressam Tabak fotokopi işini bırakıp tüm enerjisini üniversiteye kanalize ettiğinde bu sefer ekonomik sorunlar boy göstermeye başlar. Buna çözüm olarak sanayi sitesinde bir tabelacıda işe giren Tabak, gündüz okula gider, okuldan sonra tabelacıdaki işine gelir ardından ise evde gidip dersleri için resim çalışmaları yapar. Uyumaya yeterli ve düzenli vakit ayıramadığının altını çizen Tabak, “Fotokopicideki işimden ayrıldıktan sonra maddi olarak sorunlar yaşamaya başladık. Bende OSTİM (Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi) adı verilen sanayi sitesindeki bir tabelacıda gece çalışabileceğim iş buldum. Orada gece 1’e kadar çalışıyor oradan çıktıktan sonra eve gelip resim çalışıyordum. Yatakta uyumak bir kenara, kanepeye bile uzansam yorgunluktan uzun süre uyuyor, uyanamıyordum ve evime uzak olan okula yetişemiyordum ama sandalye üzerinde birkaç saat uyusam bile uyanabiliyordum. Bende sürekli sandalyede uyuyamaya başladım. Kısacası, zor koşullarda ve sandalye üstünde uyuyarak üniversiteyi bitirdim”

“Resimde 4. Boyuta Ulaşıyorum”

Untitled-1

Ocak 1996’da “Özgürlük”, Haziran 1996 “Ustalara Saygı”, Nisan-Mayıs 1998’de ışıklı “Mitoslar Yaşıyor” ve Mart 2017’de “Yeniden Özgürlük” başlıklı 4 sergi açan Ressam Tabak, halihazırda tuvalde en, boy ve derinlik olarak 3 boyut bulunduğunu ve kendisinin de boyanın ışık geçirgenliğinden yararlanarak 4. boyuta ulaştığını iddia ediyor ve bunu “Bugüne kadar gördüğüm veya okuduğum kadarıyla tuvalde dördüncü boyut yoktur. Buna karşın boyanın ışık geçirgenliğinden yararlanarak aynı tuvalde iki resim çalışarak ışığın da yardımıyla dördüncü boyuta ulaşıyorum. Duvar ile tuval arasına koyduğum ışık söndüğünde bir resim, yandığında ise farklı bir resim ortaya çıkıyor” sözleriyle anlatıyor.

“Sanatın Kölesiyim”

1996

Sanat aşkı için birçok fedakarlık yapan, çilesine katlanan ve şimdilerde tanınmış bir ressam olan Tabak, son olarak insanların yaptığı işi severek yapmaları ve bağlı oldukları meslek için bir an bile usanmadan çalışmak gerektiğinin üstünde durup, son söz olarak “Ben işime aşığım ve sanatın kölesiyim. Mesleği her ne olursa olsun, her insan işini severek yapmalı bence. Bunu yapanlar elbet bir gün kendilerine layık olan başarıyı yanı başlarında bulacaklardır” diyor.