Bienal’de İlk Rotamız Büyükada Oldu

AJANS ÜNİVERSİTE – Begüm ERGİNBAY

Carolyn Christov-Bakargiev tarafından TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori başlığıyla bir dizi işbirliği içerisinde şekillenen 14. İstanbul Bienali, 1 Kasım’a kadar ziyaretçileri ağırlamaya devam ediyor.

Bienaldeki sanat yapıtları ve projeler, Boğaz hattı boyunca, Karadeniz’den Marmara Denizi’ne ve şehrin iki yakasında 30’un üzerinde farklı mekânda geziliyor. Neredeyse İstanbul’un tüm noktalarına yayılan bienal sergilerinin yer alacağı mekânlar arasında, Şişli’deki yeni Hrant Dink Vakfı binası, ARTER, İstanbul Modern, Masumiyet Müzesi, SALT Galata ve Depo gibi mekanların yanı sıra Büyükada da var.

12033604_10207706397968693_1664082182_n

Sekiz farklı sanatçının eserinin yer aldığı Büyükada rotasını sizler için keşfettik. Büyükada’ya geldiğimizde bizi ilk karşılayan Kaptan Paşa Deniz Otobüsü oldu. İDO iskelesine demirli olan deniz otobüsünün içine girdiğimizde Marco Lutyens’in Neurath’nin Gemi Askıları isimli eserini gördük. Daha sonra üst kata çıkarak Pınar Yoldaş’ın su pompalarını kullanarak betimlediği Tuzlu Suyun Kalbi’nden muhteşem bir deniz manzarasına tanık olduk.

12048688_10207706400688761_2038584541_n 12077169_10207706398288701_34399003_n

Deniz otobüsü iskelesinden ayrıldıktan sonra tam karşıdaki merdivenleri tırmanarak Splendid Palas Otel’e ulaştık. 1911’den bu yana tüm zarafetini koruyan bu otel William Kentridge’nin projeksiyonları kullanarak oluşturduğu “Ah İçli Makine” adlı esere ev sahipliği yapıyor. Otelin mimarisi, eski dönem eşyaları sizi geçmişe götürüyor. Kentridge’nin eseri ise kapalı kapılar ardında konuşulanları kapıların üzerine yansıtıyor.

12048423_10207706401408779_1671222316_n 12067201_10207706399288726_852520142_n

12048698_10207706401888791_1727449325_n

Otel ‘den çıkıp sağa dönüp biraz yürüdükten sonra Kadıyoran’daki Rizzo Palas’a ulaştık. Korku filmlerindeki terk edilmiş köşk sahnelerini andıran bu mekanda Ed Atkins’in “Hıslayan” isimli eserini izledik. Video ve mekan bir araya gelince tüyleri diken diken eden bir deneyim yaşadık.

12000107_10207706401528782_1466216387_n 12076959_10207706401088771_1964542720_n

Kadıyoran’ın paralelinde kalan Çankaya Caddesinde önce kırmızı tuğlalarıyla dikkat çeken Mizzi Köşkü bizi karşıladı. Mimarisiyle büyüleyen bu mekanda ise Susan Philipsz’in Elettra ismini verdiği fotoğraf baskıları inceledik.

12077195_10207706401328777_1877970685_n 12067770_10207706401808789_668784586_n

Bu caddeyi takip ederek 57 numaraya ulaştığımızda Daria Martin’in “Eşikte” adlı video enstalasyonunu inceledik. Köşkten ayrıldıktan sonra çaprazda kalan Hamlacı Sokak’tan aşağı doğru inerek Troçki Evi’ne ulaştık.1932- 1933 yılları arasında Lev Troçki’nin yaşadığı bu evin bahçesindeki patikadan inerek deniz kenarına ulaştık. Denizin üstünde ise Adrian Villar Rojas tarafından oluşturulan organik ve inorganik canavarlar bizi karşıladı. İlk bakışta hayvanat bahçesini terk edip buraya gelmiş hayvanlar gibi gözükseler de aslında onlar, Troçki’nin devrim esnasında geride bıraktıklarını temsil ediyor. Denizden liderlerini izliyorlar.

12042219_10207706401048770_277252019_n

12042006_10207706400128747_1308859128_n (1)

Büyükada Meydanı’na doğru geri dönerken Büyükada Kütüphanesi’ne uğradığımızda Merve Kılıçer’in eserlerini görme şansını yakaladık. Ücretsiz olarak gezilebilen 14. İstanbul Bienali’ni siz de 1 Kasım’a kadar 35 farklı mekanda ziyaret edebilirsiniz.