Basketbol Sahalarının Tecrübeli Antrenörü: Ergin Ataman

AJANS ÜNİVERSİTE –  Elif BURHAN

Milli takım eski antrenörü ve basketbol sahalarının aranan koçu aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Ataman, hayatı, mesleği ve basketbol üzerine İletim’e konuştu.

erginataman-01 (1)

1) Biraz kendinizden bahseder misiniz?

İstanbulluyum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. İtalyan Lisesi’nde okudum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandım. Sonrasında Eczacıbaşı ve Yeşilyurt genç takımlarında basketbol oynadım.

2) Üniversite yıllarınız nasıldı? İstanbul Üniversitesi ve fakültenizin size kazanımları nelerdir?

Çok faydalı ve verimli geçen dört yıl oldu benim için çünkü işletme, finans bunlar hep ilgi alanıma giren konulardı. Eğitim düzeyi yüksek bir okuldaydım, hocalarım çok iyiydi. Aynı zamanda sosyal ve sportif aktivitelerin de çok fazla olduğu bir okuldu. Üniversite takımında da oynama fırsatı buldum. Baktığım zaman mezun olan arkadaşlarım da dahil hepimiz çok iyi yerlerdeyiz. Bu da tabii beni mutlu ediyor.

3) Basketbolla tanışmanız nasıl oldu ve sizin için nasıl bu kadar önemli hale geldi?

Gençlik yıllarımda basketbolla tanıştım fakat profesyonel anlamda ilerleyemedim çünkü aynı zamanda okulum devam ediyordu. Genç takım seviyesinde oynama şansı buldum. Erken yaşta oynamayı bıraktım fakat bırakır bırakmaz basketbol sevgim çok yüksek olduğu için koçluk yapmaya başladım. Antrenörlüğe ilk olarak en alttan başladım. Basketbol okullarında minikler, yıldızlar, gençler her yaş kategorisinde takım çalıştırdım. Bu yaklaşık 7-8 yıl devam etti. Bu süreçte Efes Pilsen’de Aydın Örs’ün yardımcı antrenörlüğünü yaptım. Daha sonra 1996 yılında Türk Telekom PTT Ankara’da ilk baş antrenörlük deneyimimi gerçekleştirdim. 21 senedir de baş antrenörlük yapıyorum.

4) Basketbolda oyuncu olmak mı daha kolay yoksa antrenörlük mü?

Oyuncu olmak kolay. Yani şöyle oyuncu olmak kolay derken oynamak kolay, çünkü binlerce çocuk, genç içerisinden elenerek birkaç kişi kalıyor. Yetenek, çalışma, rekabet, büyük bir çalışma var. Bunların içerisinden çok az profesyonel oyuncu çıkıyor. Ama oyuncu olduktan sonra iş biraz daha kolay. Antrenmana gelinir, maça çıkılır ve bu yeterli olur. Ama antrenörlük öyle değil.  Kulübe, basına, taraftara karşı ciddi bir sorumluluk yükü var. O yüzden antrenörlük yapmak daha zor.

5) Antrenörlük yaparken çalıştırmaktan en keyif aldığınız takım?

Ayırmak çok zor. Çalıştığım bütün takımlarda çok keyif aldım. Zaten çoğunda önemli başarılar elde ettim. Her gittiğim yerde o kulüp için bazı ilkler gerçekleştirdim. O yüzden hepsinden keyif aldığımı söyleyebilirim. Özellikle İtalya’da Montepaschi Siena takımını çalıştırırken aldığım keyif çok başkaydı çünkü ilk defa bir Türk koç yurtdışında profesyonel anlamda bir takım çalıştırıyordu. O sene Siena ile Avrupa Şampiyonu olmamız benim için sıradışı bir olaydı.

6) Milli takımı çalıştırmak nasıl bir duyguydu?

Milli takımı çalıştırmak tabi ki her şeyin üzerinde bir duygu. Bütün gençlik dönemimde antrenörlük yıllarımda en önemli hedefim Türkiye’nin iyi hocalarından birisi olup, milli takımı çalıştırmaktı. Buna da ulaştım. Ve o dönemde de milli takımı çalıştırmaktan oldukça keyif aldım.

7) Yüzlerce maça çıktınız… Oynadığınız dönem de dahil basketbol adına unutmadığınız bir olay var mı?

Şimdi tabi bizde o kadar çok olay yaşanıyor ki… İnsanın aklına unutamadığı değil de kazanılan ve motivasyonu yüksek olan maçlar bir de kaybedilen maçları geliyor. Bunların içerisinde özellikle Siena ile oynadığımız Avrupa finali var.  O benim için çok heyecan vericiydi. Henüz ben 35 yaşındaydım ve Avrupa finalini yurtdışında oynayan ilk hocaydım. Onu kazandığım zaman ki duygularımı tarif etmem çok zor. Bunun dışında tabi ki birçok başarı elde ettim. Efes Pilsen ile final-four oynamam, Beşiktaş ve Galatasaray ile şampiyonluklar kazanmam. Galatasaray ile Eurocup şampiyonluğu… Bunların hepsi benim için tarifsiz duygular. Bunun yanında kaybettiğim maçlar ve turnuvalar da oldu tabi. Bunların içerisinde de beni en çok etkileyen çok iyi bir turnuva geçirdiğimiz ama averajla dördüncü olduğumuz 2015 Avrupa Şampiyonası’dır. Ev sahibi Fransa ile çok büyük bir seyirci kitlesi karşısında maça çıkmıştık. O turnuvadan çok büyük beklentiler varken, averajla elenmek beni  çok üzmüştü. Çünkü ciddi anlamda madalya kazanabileceğimiz bir turnuvaydı.

8) Genellikle gözlemlediğim bir durum var… Takımınız önde olduğu maçlarda bile son saniyelerde mola alıyorsunuz. Bunun belirli bir sebebi var mı?

Bunun bir sebebi var. Özellikle Avrupa maçlarında averajın büyük bir önemi var. Her atılan sayı bir sonraki maç için önemli. Bu yüzden maçın son topuna kadar oynuyoruz.

9) Galatasaray takımını çalıştırırken yaşadığınız bir olay var… Türk Telekom maçında rakip takım öndeyken son 24 saniye mola alıyor ve siz bu molada oyuncularla hiç iletişim kurmuyorsunuz. Bunun nedeni neydi?

Bu psikolojik bir yöntemdi. Daha sezonun başındaydık ve takım o gün maçta benim söylediklerimin hiçbirisini yapamıyordu, maça konsantre değildi. Ve bizim o maçtan 3-4 gün sonra çok önemli bir Avrupa Kupası maçımız vardı. Ben de bütün molalarda olsun takımı uyarıcı konuşmalar yapmıştım. Son alınan molada maç bitmişti. Ben de orda farklı bir yöntem uyguladım. Onlar da o mesajı çok iyi almış olmalılar ki 3 gün sonra oynadığımız Avrupa maçında güzel bir galibiyet aldık.

10) Şu an çalıştırırım dediğiniz ya da ilgilendiğiniz bir takım var mı?

Çok uzun süredir aralıksız çalıştım. Yoruldum ve yıprandım. Büyük takım çalıştırmak kolay değil, çok fazla rekabet oluyor. Bu sezon başında Avrupa ile görüşmeler yapıldı fakat hiçbir kulüp ile beklentilerimiz uyuşmadı. Sezon ortasında takım almak yerine, bu yılı dinlenmeye ve kendimi yenilemeye ayırdım. Ama tabi ki basketbol benim hayatım, tutkum… Ne zaman ki önüme büyük bir proje, bugüne kadar yaptıklarımı devam ettirecek bir takım teklif yapar. O zaman tabi ki devam edeceğim.

11) Basketbola ilk başladığınız dönemde ve antrenörlük yıllarınızda idolüm dediğiniz bir isim var mıydı?

Vardı. Antrenör olarak idol aldığım iki kişi vardı. Bunlardan bir tanesi uzun yıllar yardımcılığını yaptığım Aydın Örs’tü. Diğeri de Avrupa basketbolunun en önemli ismi şuan NBA takımlarından San Antonio Spurs’ta  yardımcı antrenörlük yapan Ettore Messina’dır.

12) Türk basketbolunun şu anki durumu ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz ve beğendiğiniz, gelecek vaat eder dediğiniz isimler var mı?

Türk basketbolu kulüpler düzeyinde çok önemli bir konumda. Ama bunda yabancı oyuncuların fazla olmasının çok etkisi var. Maalesef son yıllarda Türk oyuncular kulüplerin kadrolarında yeteri kadar süre alamıyorlar. Bu yüzden milli takımlar düzeyinde başarı azaldı. Tamamen yabancılara bağımlı bir sistem haline geldi. Bu sistem kulüpleri yerli oyuncu yetiştirmekten de vazgeçiriyor. Şu anda Türk basketbolunda yeni yetişen nesil içerisinde iki genç oyuncu var. Cedi Osman ve Furkan Korkmaz. Bu iki oyuncu Türk basketbolunun geleceğini oluşturacak isimler. Ama tabi bunların yanına en az 7-8 oyuncu daha lazım ki milli takım o arzu edilen madalya seviyesine ulaşsın.

13) Ülkemizde basketbol son yıllarda seyirci kitlesini arttırsa da yine de futbol kadar ilgi görmemesinin sebebi sizce nedir?

Bu çok doğal. Çünkü biz bir Avrupa ülkesiyiz ve Avrupa’da her yerde futbol daha ön planda. Futbolun böyle bir cazibesi var çünkü her yerde oynanabiliyor ve daha kolay oynanıyor. Büyük taraftar kitleleri var. Bunun yanında Türkiye’de basketbola ilgi arttı. Avrupa’da Yunanistan’dan sonra en çok basketbol izleyen ülke Türkiye. Bunun sebebi seyir zevkinin anlaşılması ve futboldan bildiğimiz üç büyüklerin aynı rekabeti basketbola taşımaları. Bunlar basketbola olan ilgiyi arttırdı.

14)  19 yaşında ikiz kızlarınız ve 7 yaşında bir oğlunuz var… Onlarla iletişiminiz nasıl? Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve nasıl bir babasınız?

Koruyucu anlamda iyi bir babayımdır. Onların hep iyi olmaları için uğraşırım. Gerekli olan ve elimde olan maddi manevi bütün desteği sağlarım. Artık kızlarım kendi ayakları üzerinde durabiliyor. İkisi de Amerika’da üniversite eğitimlerini alıyorlar. Onlar artık kendileri birer birey. Sarp daha küçük ama o da çok akıllı ve özgüveni yüksek bir çocuk. Belki de bunun sebebi doğduğundan beri hep sahalarda olması. Çok büyük bir spor bilgisi var. Özellikle çalıştığım dönemlerde klasik bir baba rolünün dışındayım. Her akşam çocuklarıyla birlikte olan bir baba modeli değilim. Onlar daha çok hep annelerinin sorumluluğunda. Ben de bu yüzden boş zamanlarımı kaliteli değerlendirmeyi seviyorum. 2-3 gün boşluk yakaladığımda az da olsa ailemle kaliteli zaman geçiriyorum.

15) Baba olmanızın da verdiği rahatlıkla, buradan spor ile uğraşan gençlere vereceğiniz bir tavsiye var mı?

Bir kere ben her gencin mutlaka üniversiteyi bitirene kadar spor yapması taraftarıyım. Hatta mümkünse bu bence takım sporu olmalı. İlla ki profesyonel olacaklar diye bir şey yok. Kendi aralarında takım kursunlar o mücadeleyi tatsınlar. Hiçbir zaman eğitime ara verip spora yönelmesinler. Sporun yanında eğitimde çok önemli. İyi bir sporcu olmanın yolu eğitimden geçiyor. İkisini birlikte paralel götürmeye çalışsınlar.