AJANS ÜNİVERSİTE- İrem YENİCELER
Fox TV Haber Spikeri Fatih Portakal ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. “Bu meslekteki başarımı muhabirlikte geçirdiğim yıllara borçluyum” diyen Portakal, kendisi hakkında merak edilenleri anlattı.
Öncelikle Fatih Portakal’ı kendi ağzından dinleyelim?
1968 Aydın doğumluyum. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezunum. Mesleğe 1996 yılında İzmir’de başlayıp 2006 yılında İstanbul’a geldim. 18 yıldır da bu mesleği yapıyorum.
Bu meslekte, önceleri muhabirken ardından radyocu, daha sonra programcı oluyorsunuz ve bu gelişimin önüne geçemiyorsunuz. Eğer bugün ortada bana ait bir başarı varsa, bunu 18 yıllık meslek hayatımın 14 yılınımuhabirlikle geçirmiş olmama borçluyum; çünkü sunduğum haberlerin yüzde yüzünü, 14 yıl boyunca sahada yaşamış bir insanım. Ben savaş bölgesine de gittim; çarşı pazar, sağlık, cinayet haberleri de yaptım. Onun için haberi hissederek sunuyorum; yani bir muhabir sahada ne hissediyorsa onu hissediyorum. Eskiden önüme belirli bir yaş koyuyordum bu mesleği ne kadar devam ettireceğime dair.Ancak şimdi öyle düşünmüyorum. Allah sağlık verdiği müddetçe, çalışabildiğim yaşa kadar bu meslekte çalışacağım.
Televizyondan önce radyo geçmişi olan birisi olarak, ikisini karşılaştırdığınızda sizin için hangisi daha ağır basıyor?
Radyolara geri dönmek istemezdim. Aslında bu ruh hâlimle de ilgili bir şey; çünkü bazen istiyorum bazen de istemiyorum. Ama televizyon hoşuma gidiyor. Tabii ki ikisinin de kendine göre avantajlarıve dezavantajları var. Mesela televizyon denilince insanlar sizi daha çok tanıyor, daha büyükkitleye hitap ediyorsunuz.Televizyonculukta sesin yanında görüntü ve mimiklerinizi de veriyorsunuz. Ancak radyoculukta sadece sesinizle hitap etmek zorundasınız. Yani sesinizi iyi kullanamıyorsanız maalesef başarılı olamıyorsunuz; çünkü sizi de mimiklerinizi de kimse görmüyor; sesiniz iyiyse insanları etkiliyorsunuz.Bu nedenle radyoculuk daha zor. Artı yönleri düşünüldüğünde ise radyo çok özel bir mecra.Televizyona göre orada daha bireyselsiniz ve öylesi çok daha güzel.
Haberciliğin, haberin yaşamınızdaki yeri nasıl peki?
Bu benim mesleğim; bunun için hayatımda önemli bir yeri var ama bunun dışında kendime ve aileme de zaman ayırmalıyım. Açıkçası, her anım haber içinde olmasın istiyorum. Zaten hafta içi uyuma saatleri dışında her an haberle birlikteyim. İnternetten, gazetelerden, toplantılardan kısacası her yerden haber bombardımanı söz konusu ve haber programının bitiminde yorulmuş oluyorum. Bu yüzden hafta sonu kendime biraz daha fazla zaman ayırıyorum. Onun için hafta sonlarını çok seviyorum.O zaman hobilerimle uğraşacak zaman buluyorum.
Dışarıdan gelen tepkiler ne durumda; onlar sizin motivasyonunuzu nasıl etkiliyor?
Dışarıdan tabii ki çok sayıda olumlu ya da olumsuz tepki alıyorum. Ama ben insanların baktığı pencereye göre hareket edemem sonuçta. Bu yüzden kendi vicdanımın ve aklımın sesini dinliyorum.
Sosyal medya üzerinden bu kadar büyük bir etkiyi nasıl sağlayabiliyorsunuz?
İnsanlar sosyal medyayı seviyorlar. Benim kitlem de oraya uygun herhâlde; çünkü her akşam verdiğimiz bir tabela konusu, birinci sıralara yerleşiyor. Aslında bu, insanların ne kadar çok söyleyecek sözlerininolduğuyla da alakalı. Bu yüzden doğru adımlar atıp doğru tabela konuları seçmeye gayret gösteriyoruz. Vatandaşın kendini ifade etmesini sağlayan tabelaları belirlemeye çalışıyoruz. Bunlar insanların hoşuna gidiyor olmalı ki o tabela konuları yayın saatinde ve yayından sonra konuşulup yukarılara taşınıyor.
Uzun yıllar bu mesleğin içinde bulunan biri olarak, bu mesleği yapacak olan kişilerde diğerlerinden farklı nelerin olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Bu mesleği yapacak olan kişi çevresine karşı duyarlı ve merak içinde olmalı. Normal vatandaştan daha meraklı, daha şüpheci olup soru sormalı. Merak, şüphe ve soru sorma, bir gazetecide olması gerekenler. Eğer sizde bunlar yoksa zaten gazeteci olamazsınız; olsanız bile farkındalık yaratamazsınız.