AJANS ÜNİVERSİTE-Alparslan ÇAKIR
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Ertem, reflünün nedenleri, tanısı, tedavisi vb. konulara açıklık getirdi. Türkiye Kanserle Savaş Vakfı (TKSV) Yönetim Kurulu Başkanı olarak da görev yapan Prof. Dr. Ertem, yemek borusunda alkali (suda çözünen baz) ortamın söz konusu olduğunu; yemek borusunun, mide içindeki asidin yemek borusuna geçerek hasar oluşturması ile reflü hastalığının meydana geldiğini belirtti.
“Üç Mekanizmada Bozukluk Mevcut”
Reflü oluşmasında üç mekanizmada bozukluk olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ertem bunları şöyle açıkladı: “Pompa bozulmuştur, yani yemek borusuna gelen yemekleri ileriye itme (peristaltik) hareketleri bozulmuştur. Yemek borusu alt uç sfinkteri (yemek borusu ile mide girişinde yer alan kapak sistemi) bozulmuştur veya mide içindeki asit miktarı artmıştır ve basınçla yemek borusuna kaçmaktadır (artmış rezervuar basıncı). Mide fıtığına eşlik edebilir. Yani midenin, göğüs boşluğuna kaçması durumudur. Bu gibi durumda üç mekanizma birden etkilenmiştir.”
“Tanısında Olabilecek Karışıklıkta Ani Ölüm Gelebilir”
Reflünün oluşturduğu şikâyetlere değinen Prof. Dr. Ertem, “Hastada sternum kemiği (iman tahtası) denen göğüs orta kemiği arkasında şiddetli ağrı, yanma hissi olabilir. Yemek borusuna kaçan asit buharı ile akciğerler etkilenerek kısık öksürükler, ses kısıklığı, diş etlerinde bozulmalar görülür” dedi. Ağza kadar ulaşan aside bağlı olarak ağızda acı bir tat ve ağız kokusu oluşacağını aktaran Prof. Dr. Ertem, “Özellikle göğüs arkasındaki ağrı kalp enfarktüsü ile kolaylıkla karışabilir ve ciddiye alınmadığı takdirde ani ölüm görülebilir” uyarısında bulundu.
“Endoskopik Muayene Yapılmalı”
Reflünün tanısından bahseden Prof. Dr. Ertem, tanı için ilk olarak endoskopik muayene yapılması tavsiyesinde bulundu. “Yemek borusu ve mide içi incelenir. Yemek borusu içinde özofajit (asidin oluşturduğu hasar) rahatlıkla görülür. Yine pH metre yöntemiyle hastanın yemek borusuna yerleştirilen ince bir tüp 24 saat boyunda ölçüm yaparak yemek borusu içindeki asit miktarını gün boyu ölçer” bilgisini verdi. Buradan elde edilen ölçüm değerlerinin, asidin miktarını ölçeceğini kaydeden Prof. Dr. Ertem, bunun daha gelişmiş olanının empedans (özdirenç) ölçümleri ile yemek borusundaki diğer hastalıkları da ortaya koyacağını ifade etti.
Tanı sonrası edilecek tedaviyi anlatan Prof. Dr. Ertem ilaç tedavisi ve önlemler öncelikle denenmesi gerektiğini söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: “Hasta bu tedavi ile rahatlıyorsa ilaç tedavisine devam edilir. Cerrahi tedavi en son düşünülmelidir”
“Yağlı Yiyeceklerden Uzak Durulmalı”
Reflüye karşı alınacak önlemlerin altını çizen Prof. Dr. Ertem, “Hasta yerçekimi etkisini en aza indirmek için, yemek yedikten sonra sırt üstü uzanarak yatmamalı. Yemekten sonra en az iki saat oturmalı. Yatak başı tarafındaki yatakları yükselterek başı yukarıda olacak pozisyonda yatmalı” önerisinde bulundu. Yiyeceklerin de önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ertem, “Asit artıracak veya alt kapağın açık kalmasına neden olan yiyeceklerden kaçınılmalı. Özellikle yağlı yiyecekler, çikolata, şeker ve asitli-gazlı içeceklerden uzak durulmalı. Sigara başlı başına problem; sfinkter (kasılarak vücuttaki herhangi bir deliği açan veya kapatan, çember biçimindeki kaslar) mekanizmasını bozuyor” diye konuştu.
İlaç tedavisinin yetersiz kalması durumunda cerrahi tedavi düşünülmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ertem, bu düşüncesini “Çünkü hastalığa bağlı olarak asidin yapacağı hasar ilerleyerek yemek borusunda kanamalara ve darlık oluşturarak yutma güçlüğü oluşturacaktır” şeklinde açıkladı.
KUTU: “Anti-Reflü Ameliyatı Nasıl Yapılır”
Cerrahi tedavinin nasıl yapıldığını açıklayan Prof. Dr. Ertem, günümüzde kansız cerrahinin delikle, çubuklarla yapılan ameliyat olarak adlandırılan laparoskopik cerrahi ile yapıldığını belirtti. Ameliyatın, karın duvarında açılan birkaç küçük delikten karın içine gönderilen mikro kamera ile monitöre yansıtılan görüntülere bakılarak yapıldığını açıkladı. Yapılan işlemin adının anti-reflü cerrahi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ertem, “Midenin üst bölümünün yemek borusu etrafına 360 derece sarılmaktadır. Böylece oluşturulan bu yeni yapı mürekkep hokkası gibi çalışır. Nasıl ki mürekkep hokkası devrilince akmadığı gibi, bu yapıyla hasta amuda kalksa bile asit yemek borusuna kaçmıyor” ifadelerini kullandı. Anti-reflü ameliyatının dünyada ilk defa İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uygulandığı bilgisini veren Prof. Dr. Ertem, ameliyatın 1930’lu yıllarda Cerrahpaşa Cerrahi Kliniği’nde çalışan ünlü Alman Cerrah Prof. Dr. Rudolph Nissen tarafından gerçekleştirdiğini bildirdi.
Reflünün, yemek borusu kanserine neden olma olasılığını değerlendiren Prof. Dr. Ertem, “Reflüye eşlik eden Barrett özofagus (gastroözofageal reflü hastalığının [GÖRH] bir karışıklığı) bulunması durumunda bundan bahsedilebilir. Bu durumda mide mukozasının, yemek borusunda bulunmaması gerekir. Bu mukozanın zamanla yapısında oluşan değişim ile kanser oluşabilmektedir” yorumunu yaptı. Endoskopik incelemede yemek borusunda bu yapının bulunması durumunda cerrahi tedavi düşünülmesi gerektiğini dile getirdi. Bu yapıdaki bozulmaların asidin cerrahi tedavi ile kontrol altına alınarak önleneceğini söyleyerek sözlerini noktaladı.