AJANS ÜNİVERSİTE – Nuran ATIŞ
Türkiye Radyoları spikerliğinden Türkiye Radyoları program yapımcılığına 36 yıl 40 gün önce adım atan, Türkiye’de ilk kez canlı yayın kuşağını başlatan Atilla Sarıkayalı, 1860’da James Clerk Maxwell’in ilk radyo dalgalarını bulmasıyla başladığını ve radyo ile her yere ulaşılabildiğini belirtti. Sarıkayalı, yoldayken televizyon izlemenin imkânsız olduğunu ama radyonun her yerde dinlenebileceğini vurguladı. Geçmişte Amerika, Avustralya ve Almanya’dan mektuplar alan Sarıkayalı, radyoda spikerlik yaparken eğlendirirken eğitip nasıl hareketli bir program sunacağını düşünüp “Gecenin içinden” adlı programı başlattı. 36 yıldır devam eden programı ile geçmişte milyonlara seslenen Atilla Sarıkayalı, “Görselliğin olmadığı bir yerde insanların kafasında fotoğraf karesi yaratmak önemlidir, bir film şeridi gibi kafasından akıtabilmeli, radyonun haber görevi de vardır, milyonlara seslenirsin ama milyonların içindeki kişi zanneder ki ona seslenirsin” şeklinde konuştu.
Radyoculuğa başladıktan 2,5 ay sonra yılın programcısı seçilen Sarıkayalı, “İlk kez telefon bağlantıları yaptım, kamyoncular arabesk kasetlerini bırakıp beni dinledi, şuan şu yola dönme ilk dinlenme tesisine gir, ben sana anons yapacağım diyerek onlara seslendim” dedi. Radyocu olmak isteyen öğrencilere tavsiyelerde bulunan Sarıkayalı, “Radyocu olarak göreviniz objektif fikirlerle halka hitap etmek. Vicdanınız hür, nesliniz hür olsun” dedi. TRT belgeseli de seslendiren, TRT’nin 50 yılı içerisine imzasını atan Sarıkayalı, belgesel ya da Türkçe öğreten bir programın izleyicilere ceza olarak verilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Türkçe’nin her şeyden önemli olduğunu çünkü halkımızın Türkçe’yi televizyon ve radyodan dinleyerek öğrenemediğini söyleyen Sarıkayalı, “Bana lütfen kızmasınlar, televizyonda bugün görünen hanımefendiler ve beyefendiler yarın bir spikerlik okulunda hocalık yapmaya başlıyor, bu iş ne kadar ucuzladı” şeklinde sitem etti.
14 yıldır Best FM’de çalışan, 23 yıldır radyocu olan Cem Arslan, işin teknoloji ile çok değiştiğini, artık mektupların değil mesajların geldiğini ve radyo dinleyen kişinin sizi hayatına dâhil ettiğini söyledi. Medya kariyeri televizyonda başlayan Arslan, sadece radyo programı yapılarak popülariteye ulaşabileceğinin kanıtı olan “Gazor” ve “Gazor Ağacı” programlarını örnek gösterdi. “Radyo ile televizyon birbirinin içine girse de radyonun getirisi televizyon ile oranla daha az, gösterecek bir şeyi olan TV’ye, söyleyecek bir şeyi olan radyoya çıkıyor” diyen Arslan, TV’de izleyicinin ortak noktası nasıl göründüğünle ilgili, radyoda ise Türkçe ve bilgi birikiminin önemini vurguladı.
Son olarak medyanın varılması gereken bir nokta değil, yürünmesi gereken bir yol olduğunun altını çizen Arslan, “Bir yere başvurduğunda olumsuz yanıt aldıktan sonra sektörden soğumak yerine daha da güçlenmiyorsan bu işi yapma, sadece derslere girip çıkmakla piyasada olmuyorsunuz, bu işi gerçekten yapan kişilerin hangi formüllerle hangi hazırlık aşamalarından geçtiğini, hangi duygularla yaptıklarını görmeniz gerekiyor, bir yerlerden sonra işi sahada öğrenmeniz gerekiyor, okulda bir mesleğin kültürü öğreniliyor ama iş, işte öğreniliyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.